#dominooperasyonu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#dominooperasyonu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2014 Pazartesi

Fethullah Gülen'in BBC'den Güney Yıldız'a verdiği mülakat şöyle:

Gündemde oluşan tüm eleştirlere ince ayar ve açıklık babında bugüne uyarlama yapılmışhaliyle güncelleme bir roportaj... Yapılanları değiştirebilirmisiniz.Halkın zararını geri getirebilirmisiniz. Devlet bir oyuncakmıdır. Millet sizin ince ayar çektiğiniz bir parkurmudur. İlahi adalet elbet dersini verecektir.
dinliyelim

Fethullah Gülen'in BBC'den Güney Yıldız'a verdiği mülakat şöyle:
Güney Yıldız: AK Parti hükümeti Hizmet hareketiyle bağlantılı polislere ve savcılara yönelik bir tasfiye hareketi yürüttüğünü ifade ediyor. Bu sizi endişelendiriyor mu? Devlet içindeki bu tasfiyeler hareketinize ne kadar zarar veriyor?
Her yanlışlık bizi rahatsız edebilir. Ama tasfiyeye tabi tuttukları, tayin ettikleri her kişi cemaatten demek doğru değil. O insanların içinde zannediyorum sosyal demokratlar var, milliyetçiler var, ulusalcılar var. Ve bir de elimizde değil, "sakın, zinhar, bize karşı sempati duymayın, bizim hizmetimizin içinde, hareketimizin içinde görünmeyin diye ilan vermek gibi bir sorumluluğumuz yok. Sempati duyabilirler. Başka zaman da ifade ettiğim gibi, şimdi bunların sağa sola savurdukları insanların binde birini tanımam. Mübalağa yapmıyorum burada, çünkü Allah bunun hesabını sorar benden. Sonradan bu ortaya da çıkabilir, bu insanlar, savcısı, hâkimi, emniyetçisi, yerlerine dönmek istedikleri zaman herhalde orijinlerini ortaya koyacaklardır.

"Ben şu çizgide bir insanım, şöyle düşünüyorum" diyeceklerdir. O zaman biz utanmayacağız, belki başkaları utanacak. Burada kurunun yanında yaşın yanması gibi, Türk atasözüdür bu. Zannediyorum onlar da vicdanlarıyla böyle yüz yüze gelince, kendilerini hesaba çekeceklerdir.

'Onların hissiyatına göre, düşüncelerine göre hareket etmemek bir cinayet sayılıyor'
BBC: Hizmet hareketinin yaklaşık 50 yıllık tarihinde yaşadığı en zor dönemin bu dönem olduğu fikrine katılıyor musunuz? Geçmişte Said-i Nursi'nin tek parti döneminde yaşadıklarıyla paralellik görüyor musunuz?
Onların hissiyatına göre, düşüncelerine göre hareket etmemek bir cinayet sayılıyor. Bu bizim kabahatimiz olabilir. Bir de inancım o benim; bu yaşadıklarımızı Cenab-ı Allah'ın bizi cezalandırması şeklinde değerlendiriyorum. Siz Bediuzzaman'dan bahsettiniz; o bir yerde diyor ki 'Ben bunca zaman bana çektirenlerin hikmetini şimdi anlıyorum. Benim suçum Hizmeti Kur'aniyyeyi maddi manevi terakkiyatima alet etmekliğimmiş" der. Oysaki yapılan şeyler sadece Allah rızası için ihlasla yapılmalı. Ve yapılan şeyler insanlığa bir şeyler kazandırmalı. İnsanlık ondan bir şey kazanmalı. Havada uçmak, suda batmadan gitmek için insan kendisini dine diyanete verirse şayet o da yine ihlasa muhalif bir tavır ve davranış olduğundan dolayı Allah cezalandırır.

Bir ayette denir ki "Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir." Dosdoğru bir yolda olduğumuzu söylediğimiz halde, adanmışların yolunda yürüdüğümüzü söylediğimiz halde tam öyle adanmışlara yakışır, yaraşır hareket etmediğimiz için Allah tokatlıyor olabilir bizi. Ama bu onların doğru yaptığı anlamına gelmez. Allah onlara da hesabını sorar bu yaptıklarının.

'Yolsuzluk olduğu muhakkak… kimsenin değiştirmeye gücü yetmez'
BBC: Türkiye'deki yolsuzluk operasyonu ve bunun etrafında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Neresinden başlayayım bilemiyorum da… Bir yolsuzluk olduğu muhakkak. Bunu herkes kabul ediyor. Eskiden avam-havas derlerdi. Halktan, okumuş insanlara, elite kadar herkes hemen meselenin mahiyetini görüyor, biliyor. Değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez. Fakat bir rahatsızlık vardı herhalde, cemaate karşı bir rahatsızlık vardı. Bu vesile ittihaz edildi. Esas o işi yapan hâkimler ve savcılar sağa sola savruldular.

'Paralel devlet söylemi, yolsuzluğu unutturdu'
O insanlar geriye dönerken herhalde orijinlerini ortaya koyarak döneceklerdir. Bunların içinde milliyetçilerden insanlar olacaktır, mesela MHP'den insanlar olduğu ortaya çıkacaktır, hâkimden, savcıdan, polisten. Ulusalcılardan insanlar olduğu ortaya çıkacaktır. Ama meseleyi biraz büyük göstermek, böyle yer yere nüfuz etmiş, her yere sirayet etmiş, tamamen bunların dedikleri gibi, alternatif bir devlet gibi, paralel bir devlet gibi falan, meseleyi gösterme adına, böyle bu savurdukları insanların hepsinin aynı düşünceyi aynı duyguyu paylaştığını iddia ettiler.

'Hareketi olduğundan büyük gösteriyorlar'
Biraz büyük gösterme, biraz kendi tabanlarını koparma, koparmaya çalışma, harekete karşı rahatsızlıklarını, böyle bir fırsat zuhur edince, ortaya çıkınca, değerlendirme gibi bir şey oldu zannediyorum. Belki onlar da bir gün nadim olup ağlayacaklar buna, pişmanlıklarını ifade edecekler.

Daha önce de başımıza gelen şeylerden dolayı belki yüz tane insan emaille, "Ne olur hakkınızı helal edin, size karşı haksızlık yaptık" dediler. Askeri dönemlerde de oldu bu, başka yine böyle herkesi vesayetleri altına almak isteyen insanlar tarafından da oldu. Tarihi tekerrürler devr-ü daimi içinde hep olageldi bunlar, hususiyle yakın zamanda. Pişman olanlar olacak, sözlerini tashih etmeye çalışacaklar, fakat şu anda mesele bu istikamette gelişiyor. Bir de medyada da yandaş olanlar var, taraftar olanlar var, onlar da bazı meseleleri çarpıtıyorlar.

'Türkiye'ye de kaybettiriyor'
Yine ben buradaydım, Haziran fırtınası diyoruz, 1999 yılıydı, medya aynı şeyi yaptı, 7-8 sene o mahkeme devam etti, ondan sonra beraat alındı. Temyiz de tasdik etti onu. Bu konuyla alakalı burada bir akademisyen esasen bir kitap hazırladı, yazdı. Hatta benim unuttuğum yerleri bile o çok canlı olarak o kitapta ifade etti. Yani o türlü hadiseler hep olageldi. Bu da onlardan bir tanesi. Bundan sonra da yine olacağa benzer. Ama bu olan şeyler bir yönüyle Türkiye'ye de kaybettiriyor zannediyorum. Amerika Birleşik Devletleri'nin bakışına, Avrupa Parlamentosu'nun bakışına olumsuz şekilde aksedecektir bunlar. Çünkü anti-demokratik şeyler yapılıyor. Hukuka aykırı şeyler yapılıyor. Bunu hemen herkes söylüyor şimdilerde.

Ama bu mesele hemen böyle çabuk düzelebilir mi? Yeniden iş rayına oturtulabilir mi?
İnsaflı olmaya bağlı, fakir, ben, birazda rahatsızlığım sebebiyle bu mevzuda, müdafaa sadedinde hiçbir şey söylemedim. Hiç bir şey söylememeye de kararlıyım bu mevzuda. Belki bazı arkadaşlar sadece hukuki ifade ile tavzihler, tashihler, belki tekzipler yapıyorlar. Kendileri de işin içinde mütalaa edilenler bunu yapıyorlar ama ben o mevzuda bir fikirde bulunmadım, bir mütalaada bulunmadım. Böyle davranmaya da devam edeceğim. Evet, bir şey konuşmayacağım.

BBC: Hareketinizi "paralel bir devlet" oluşturmakla suçlayan yalnızca Başbakan Erdoğan değil, başka kesimler de bu iddiaları dile getiriyor ve sizin bir çeşit talimatınız olmadıkça yolsuzluk operasyonu gibi bir operasyonun başlamayacağını söylüyorlar.
Bu medyaya da düştü, kendileri de biliyorlar. 8-10 ay evvel Milli İstihbarat haber vermiş. Milli istihbarat, Sayın Başbakan'ın emrinde çalışan bir müsteşarlık, haber vermiş. Bu araştırmalar yapılıyormuş, tespitler yapılmış, şimdiye kadar yapılageldiği şekilde onlar böyle bir operasyonda bulunmuşlar. Burada bir hususu izah edeyim ben, müsaadenizle. Bir arkadaşımız geçen gün bir şey anlattı: "Ben bir caddede gidiyordum arabayla, kırmızı ışıkta durdum sonra arkadan gelen, hızlı gelen bir polis arabası benim arabama çarptı, arkadan. Sonra geldi üzerime yürüdü benim. Ne diye durdun ben de geldim çarptım. Ben de ona dedim ki, kırmızı ışıkta durmanın kaldırıldığına dair bir kanun bilmiyordum, ben onun için durdum. Kusura bakmayın yanlış yaptık."

'Paralel devlet söylemi, yolsuzluğu unutturuyor'
Böyle rüşvetler, irtikâplar, ihtilaslar, bu mevzuda adam kayırmalar, ihalelere fesat karıştırmalar bunlar şimdiye kadar hep suç sayılıyormuş. Dolayısıyla, yani kendilerine böyle bir şey verilmiş, siz başkalarının üzerine gidin bu mevzuda, bilmeyerek onlar da, biraz evvel bahsettiğim gibi, gayri mütecanis o yapı, adli yapı, emniyet yapısı, bunların üzerine gitmişler. Bilememişler yani o mevzuda bunların suç olmaktan çıkarıldığını bilememişler ve yapmışlar bu meseleyi. Bu onları rahatsız ettiğinden dolayı. Dolayısıyla sadece paralel devlet üzerinde duruldu. Yapılan esasen o mesavi diyebileceğimiz, o kötülükler diyebileceğimiz, rüşvetler, ihaleye fesat karıştırmalar, onlardan hiç bahsedilmiyor yani. Onlar, olağan bir şey gibi gösterilmeye çalışılıyor.

'Getirdikleri insanları gönderdiler, bunları da gönderirler'
Benden emir almaları mümkün değil yani, Türkiye'de her yerde, her şehirde, nerede böyle bir hadise çıktıysa hemen polisin üzerine, orada savcının üzerine, hâkimin üzerine yürüdüler. Onları kaldırıp attılar, daha evvel de öyle bir şey yapmışlardı. Bunlar getirdikleri insanlar. Zannediyorum, bunlar da bir şey yapsalar, bunlar da gider, yine başkalarını getirirler. Bu açıdan, öyle bir karmaşa söz konusu zannediyorum. Benimle alakası yok bu meselenin. Başka vesilelerle de arz ettiğim gibi, ben o işi yapan insanların, operasyonlara giren insanların binde birini bile tanımıyorum. Bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim.

'Pişmanlık duymam. Kaderi de tenkit etmem'
BBC: Sıklıkla hareketinizi siyasetten uzak tutma isteğinizden söz ediyorsunuz. Son dönemde giderek siyasi tartışmaların odağı haline gelmesi sürecinde pişmanlık duyduğunuz bir durum ya da hareket oldu mu?
Pişmanlık duymam. Kaderi de tenkit etmem. Onu tenkit sayılacak şeyler aklıma geldiğinde istiğfar eder. Biraz önce söylediğim mülahazalara bağlayarak Rabbimizle münasebetimizi tam tutamadığımızdan dolayı, Allah başkalarının eliyle cezalandırıyor bizi.

Hadis diye rivayet edilen bir söz var; "Zalim Allah'ın kılıcıdır. Allah onunla intikam alır sonra döner ondan da intikam alır." Pişmanlık değil ama bu vesile ile kendimizle yüzleşebiliyorsak.. Hazret-i Ömer'e nispet edilen bir söz var: "Hesap faslı gelmeden kendinizle yüzleşin, hesaplaşın." Meseleye biraz böyle bakıyorum. Bu, arkadaşlarımızın yaptıkları her şey milimi milimine doğruydu demek değil yani.

BBC: AK Parti iktidarının önemli bir dönemi boyunca, bu parti ile ortak bir zemin bulup, belirli düzeylerde desteklediniz. Daha sonraki dönemde ise Kürt meselesinin çözüm süreci ve Mavi Marmara olayı dolayısıyla İsrail ile ilişkiler üzerinden ayrıştığınız ayrımlara gidildiği değerlendirmeleri yapılıyor.
Hiçbir siyasi partiyle hiçbir zaman bütün bütün aynı çizgide olmadık. Hangi parti olursa olsun, yani bu MHP de olabilir, CHP de olabilir, AK Parti de olabilir, DYP de olabilir, ANAP da olabilir; bu iki parti bugün yok gibi. Bunların isabetli işlerini, yerinde işlerini desteklemek insani bir vazife gibi geldi bize hep. Nitekim referandumda ben şimdiye kadar hiçbir zaman demediğim bir şeyi dedim. Bu demokratik bir açılımdır. Demokratik bir referandumdur. Bu mevzuda herkes 'Evet' demeli.

Mavi Marmara açıklaması
Ama meseleyi Mavi Marmara'ya dayandırıyorlar. Röportajdan son bir iki soru sordular bana, 'bunu nasıl görüyorsunuz?'. Ben dedim ki: "Keşke diplomasi sonuna kadar kullanılsaydı, kaba kuvvetle işin üzerine gidilmeseydi. Bunlar değişik problemlere, sosyal problemlere sebebiyet verir, komplikasyonlara sebebiyet verir." Burada mesele gazeteye nasıl manşet yaptı bilemiyorum. O Türkiye'de farklı şekilde değerlendirildi. Yani, kendi insanımızın aleyhine başkalarının yanında yerini alma gibi bir şey. Fakat bir probleme meydan vermemek için esasen öyle bir mülahaza arz ettim. Bugün de olsa yine aynı şeyi arz ederim. Diplomasi sonuna kadar kullanılmalı bence. Kan dökmeye, insanlara kıymaya, insanları cepheye sürmeye gitmemek lazım. Mülahazamdı. Herhalde o irtibatı da, o iltisaki da biraz o mülahazaya bağlıyorlar.

BBC: Kürt sorunuyla ilgili belki fikirlerinizi daha netleştirmeniz açısından bir soru daha sormak istiyorum. Kürt meselesinin çözümüyle ilgili biz daha önce harekete geçtik, okullar açtık dediniz. Fakat daha sonrasında, o günlerde buna iltifat edilmediğini söylediniz. Fakat daha sonrasında, özellikle son dört beş yılda, birincisi KCK soruşturmaları, ikincisi Oslo görüşmelerinin sızdırılması konusu, daha sonra da bu 7 Şubat'ta MİT'e yönelik yapılan operasyon, bunlar hep size mal edildi. Siz bir mülakatınızda, Kürtçe anadilin tartışılmaması gerektiğini söylediniz. Sizin özellikle karşı olduğunuz şey örgütle yapılan müzakereler konusu mu?
Örgütle müzakere yapılabilir, bir beis görmüyoruz onda. Fakat devletin, itibarı onuru korunarak yapılmalı. Öyle yaparsanız yarın tarih ona, "paralel yapı budur" der. Yani onlarla görüşürseniz "paralel yapı budur" der. Bir şey diyemem ben ona, yani işte çocuk katili falan dediler, terörist dediler. Devlet de yakalarken zaten bir terörist olarak yakaladı Türkiye'ye getirttirdi. O günkü mahkemeler onu içeriye attı, bu iktidar yoktu o zaman daha evvelkiler içeriye attılar. Aleyhinde bir şeyimiz olmadı da fakat onları şu anda da aleyhte belli tavırları var. Ve Türkiye'de ki mevcut idare de zannediyorum gelecekleri adına o bölge insani ile iyi geçinme, şirin geçinme, onların gücünü de arkalarına alma adına o meseleyi de yine cemaat, camia, hareket dedikleri kesime fatura etmek için öyle bir gayret içine girdiler.

'Demokrasi desteğime karşı kıyamet kopardılar'
O hâkimler kurulu, HSYK falan, demokratik bir çerçevede bir şekil almalı. Evet, bunu burada sadece söylemedim; 20 sene evvel demokrasi geriye dönüşü olmayan bir vetiredir, süreçtir dediğimde, bugün aleyhte yazıp çizen insanlar o zaman da yine kıyamet kopardılar: "Ne demek yani, Müslümanlıkla demokrasinin ne alakası var?" diye. Sonra daha ötesini de dediler onlar. Kendileri daha ötesini dediler, her şey de olabilir dediler.

Bu açıdan böyle aynı çizgiyi paylaşma demek değil. Ama onların makul bir yanları varsa, hukuk adına makul bir yanları varsa, demokratik açıdan makul yanları varsa, millet hizmet etme gibi bir yanları varsa, çevreleriyle iyi münasebet kurma adına pozitif saydığımız bir yanları varsa, bu hususlarda müşterek gibi görünebiliriz, aynı karede görünebiliriz. Oy vermenin dışında da bizim hiçbir siyasi partiyle alakamız olmadı. Böyle derken belki sempati duyan iki tane insan, kendileri istemişlerdir de iki tane insan girmiştir o partinin içine. Yoksa başka kişiler de yönlendirilebilir. O partinin omurgasını teşkil ederdi bugün. Çok farklı sesler olabilirdi orada. Ama öyle bir arzumuz olmadı.

'Kürt meselesinde sürece biz onlardan evvel destek verdik'
İkincisi bu Kürt meselesinde, o sürece biz onlardan evvel destek verdik. Yani, Fakir'in yaptığı şey sadece bir teşviktir, teşvikten ibarettir. Kendilerine bu mevzuda yazılı bir kısım dokümanlar da arz etmiştim. Yani, oraya, o bölgeye sahip çıkılması lazım. Eğitim adına sahip çıkılması lazım, sağlık adına sahip çıkılması lazım, ilahiyat adına, camilerin imamları müezzinleri adına sahip çıkılması lazım, emniyet teşkilatı adına sahip çıkılması lazım.

Siz sahip çıkmazsanız, şimdiye kadar bir kısım gadre uğradı o insanlar, bu meseleyi büyüterek gelecek nesillere intikal ettirirler. Fakat iltifat edilmedi bu meselelere. Belki on küsur sene oldu, bu mevzuda biz tekliflerimizi onlardan evvel sunduk. Onlar bu mevzuda bir şey yapmayınca; fakir, bilmiyorum arkadaşların, dostların, muhiblerin, sempatizanların neler yaptığını bilmiyorum. Ama o bölgede okullar açıldı. Okuma salonları açıldı. Bir yönüyle dağa gitmenin yolu eğitimle kesilmeye çalışıldı. Bunlar yapıldı.

Fakat her nedense karalama adına yine surecin aleyhinde gibi gösterdiler. Katiyyen ve katibeten. Ama, meseleye yaklaşımı keyfiyeti farklıydı. Biz eğitimle çözelim, vifak ve ittifakı temin etmek suretiyle çözelim. Aynı zamanda fakirliği gidermekle oralarda yatırım yapmakla o meseleyi çözelim ve büyük ölçüde de oldu bu. Sadece Türkiye'nin içinde değil Kuzey Irak'ta da oldu. Bunu yaptılar. Ben gitmedim görmedim ama yapılan şeyler dillere destan denebilecek mahiyette.

Onun orada hareket dedikleri camiaya karşı esasen bir iftira var. Haksız bir tecavüz var, bir saldırı var. O mevzuda da öyle düşündük, öyle olmasını isabetli gördük. Bütün dünyaya karşı Hz. Mevlana gibi, yani bir ayağımız işin merkezinde, kendi düşünce dünyamızda, mefkuremizde, gayeyi hayalimizde. Bir değer taraftan da bütün insanlığa sevgiyle açılma. Genel felsefemiz bu. Yakından fakiri tanıyanlar bilirler. Daha sonra devlet o işe sahip çıktı belki ama. Fakat Türkiye'de sağa - sola savrulmuş, atılmış, Ortodokslarla, Ermenilerle defaatle bir araya geldik. Aynı sofrada aynı çanağa kaşık çaldık, onlarla. İlk defa Cenab-ı Hakk'ın lütuf etmesiyle o kapı, arkadaşlarımız, dostlarımız taraftarlarımız tarafından açıldı.

'İsrail'i milletimize tercih etmiyoruz'
Bazı meselelerde İsrail'le müşterek Orta Doğu projesi falan falan diyorlar. Belki oradaki Haham'la görüşmüşüzdür, 500. Yüzyıl Vakfı'nın Başkanı bir zamanlar Pinto idi, onunla görüşmüşüzdür. İshak Alaton var, samimi. Hareketin yurt dışında yaptığı şeyleri takdirle karşılayan, hatta burada da bazı problemlerin üzerine giden insanlar. Onlar da yaptıkları bu şeyleri biraz insanî değerlere bağlı olarak yaptılar. Bu kadar münasebet, buna kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur zannediyorum. İsrail yanlısı gibi gösterme, tamamen onları kendi milletimize tercih ediyor gibi gösterme, buna dair bir şey yok. Bir insan olarak onları da kabul etme, insanlığın iftihar tablosunun yaptığı gibi kabul etme ayrı mesele.

'Öcalan'la ve dağdakilerle görüşmenin karşısında değiliz'
Açıktan açığa ben hiç bir şey söylemedim, fakat bir dönemde terörist ilan ettikleri, müebbet hapse mahkûm ettikleri hatta idamı söz konusu olduğu zannediyorum. Avrupa Birliği'nin o mevzuda kati bir tavrı olduğundan dolayı böyle bir şeye gidilmedi. Hatta MHP'nin tavrı da oydu, AKP'nin tavrı da belki de oydu geldikten sonra. Fakat sonra hangi mülahazaya binaen bilemiyorum onlara şirin görünmek suretiyle bölgede, öylede de dersem suizan olabilir seçime matuf bir tavır olabilir yani. Aslında Türkiye Cumhuriyeti Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Abhazasıyla bir millet yani, Anadolu insanı diyoruz, hatta çok defa o tabiri kullanıyoruz. Birlik ve beraberlik adına, terminolojide bu da çok önemli bir şey ifade ediyor. Ne Oslo görüşmesi, ne PKK'nın adadaki insanıyla görüşme mevzuu, ne dağdakilerle görüşme mevzuu, onun karşısında olmadık. Fakir'in yine yakın zamanda bir mülakat münasebetiyle, söylediğim dediğim bir şey oldu, "Sulh esastır, anlaşma esastır" dedik. Bunlara saygı duyan insanlar da belki o toplum içinde yüzde 80'dir. Bunları istemeyen sadece dağdaki insanlardır. İran'ın tesirinde olan insanlar, Suriye'nin tesirinde olan insanlardır. Bunlar rahatsızlık duyuyor, yani Cemil Bayık rahatsızlık duyuyor, Fehman Hüseyin rahatsızlık duyuyordur. İran'daki PJAK'ın içindeki insanlar bunlardan rahatsızlık duyuyorlardır. Yani ne diye, işte onlar da aynı şeyi söylüyordur: "Asimile etmek istiyorsunuz Kürtleri." Oysaki fakir, hem dedim, hem de tavsiye ettim, fakirle görüşen insanlara hep, televizyonda Kürtçe dersi verilmesi, onlara bakan öyle bir televizyon kanalının açılması. Aynı zamanda Kürtçe'nin seçmeli bir ders olarak okullarda okutulması, üniversitelerde okutulması. Yani yapılması gerekli olan bu makul şeylerin hepsi söylendi tarafımızdan. Bunları toplasak belki bir mücellit olur. Fakat nedense, onlara karşı da, hareketi ve hizmeti böyle kötü göstermek adına, sürecin karşısında gibi hep belli bir kesimde, bir medyada öyle işlendi mesela. Bizim orada Kürt vatandaşlara karsı yaptığımız şeylerden dolayı Öcalan'ın rahatsızlığı vardı yani okuma salonlarından kültür lokallerinden dağa gitmenin önünü kesme adına, orada ki o fakir insanlara çıkma adına rahatsızlıkları vardı. Dağın da rahatsızlığı vardı, Suriye'dekilerin, PYD'nin de rahatsızlığı vardı. İran'daki PJAK'ın da rahatsızlığı vardı bu mevzuda.
Dağın yolu kesilmesin istiyorlardı ve milletin, Kürt-Türk birliği ve bütünlüğü adına ve ittifakı adına yapılan şeylerden rahatsızlık duyuyorlardı. Türk milletine karşı hep böyle kin ve nefret olsun, katiyen uzlaştırıcı barıştırıcı bir şey olmasın rahatsızlığı vardı.

BBC: Seçim dönemi, Türkiye'de olsanız AK Parti için ya da Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyması durumunda Erdoğan için oy kullanır mıydınız?
Hayatımda şimdiye kadar bir kere oy kullanmak nasip oldu. Ya içerdeydim, ya kaçıyordum veya o haklardan mahrum edildiğim dönemdeydim, bir kere oy kullandım. O da merhum Turgut Özal İzmir'den adaylığını koymuştu milletvekilliğine. O zaman Necmettin Erbakan'ın partisinden koymuşlardı.
Bir de benim Edirne'de imamlık yaptığım dönemde, oranın müftüsü olan Yaşar Tunagür önemli bir simaydı. İkisi de İzmir'den adaylıklarını koymuşlardı.
Ben sadece o zaman oy kullandım. Onlar için oyumu kullandım. Sonra nasip olmadı yani. Oy kullanma aleyhinde olmadım. Kullanmama gibi bir şey yapmadım. O demokratik bir haktır. Herkesin de kullanmasını arzu ederim. Şimdi de ben o mevzuda referandum da olduğu gibi bir şey söyleme niyetinde değilim. O farklı bir şeydi. Belki bir şey desem şöyle derim, "Kim hak hukuk karsısında dik duruyorsa, sağlam ise, sağlam duruyor ise, kim demokrasiye saygılı ise, çevresi ile iyi geçiniyor ise"- eğer bir şey diyeceksem böyle derim. Hani onu da diyeyim mi, demeyeyim mi düşüneceğim. Efendim ona oyunuzu verin diyebilirim yani. Ve bu parti seçme mevzu, insanların o mevzuda ferasetlerine, kiyasetlerine kendi akıllarına ve mantıklarına karşı hakaret sayarım onu. Herkes her şeyi ayan beyan görüyor yani. Tercihte onları birine yönlendirmeye zorlama gibi bir tavrım olmaz.

BBC: Uluslararası düzeyde inançlar arası diyalogdan söz ediyorsunuz ancak Türkiye'de Sünnilerle Aleviler arasında da büyük uçurumlar var. Sizin Cemevi-Cami birlikteliği projesinden ilk söz edişiniz sanırım 1995'li yıllara rastlıyor. Ancak projenin uygulamaya geçirildiği dönemde Alevilerin bazı kesimlerinde güçlü bir asimilasyon kaygısı dile getirildi. Alevilerin bu kaygılarına nasıl cevap verebilirsiniz?
Herkes öyle düşünmüyor zannediyorum. O meseleyi takdirle karşılayan insanlar da var.
Hususiyle Türkiye'deki önemli böyle bilinen Aleviler, Profesör İzzettin Doğan Bey gibi. Onunla eski yıllarda tanıştık görüştük. Ben kendilerini ziyarete gittim evlerine, o bize geldi. Öyle bir meselenin problem olabileceğini bir gün, ta o zamanlar düşündük. Bunun Türkiye'deki Alevi kardeşlerimizle esasen birlik ve beraberlik adına önemli bir şey olduğuna inandık. Yanılmış olabiliriz burada, insan her şeyinde yanılabilir. Fakat çokları tasvip ettiler bu meseleyi. Asimilasyon mevzuunu bazıları dillendirdiler. Bu dillendirenler arasında bazen Hazreti Ali'yi tanımayanlar var ki bunlara Ali'siz Aleviler deniyor genelde. Yani "Ali sembolik bir kahraman, bazı şeylere başkaldırmış, bundan dolayı da takdir edilecek bir insan.

Ama Ali Müslümandı, Ali'nin dini düşüncesi şuydu buydu gibi meseleler bunlar bizi çok alakadar etmez" diyenler büyük ölçüde karşı çıktılar.
Zannediyorum bir gün onlar da pişman olacaklar. Cami-Cemevi meselesi katiyen kimsenin kimseyi asimile etmesi gibi bir meseleye binaen yapılmadı. Ancak, senelerden beri, yani Sünnilere bazı şeyler telkin edildi. Aleviler, hâşâ yamyamlar gibi sizi yiyecekler, Alevilere de öyle telkin edildi, Sünniler sizi yamyam gibi yiyecekler dediler. Türkiye'de 38'li, 39'lu yıllarda, onlara karşı, Dersim hadisesi münasebetiyle devletin de öyle bir tavrı olduğundan dolayı, o travmayla, bu ortada gezen nesepsiz sözler düşünceler kabul edildi, kabul gördü. İnsanlar böyle, Cami'de isteyen gider namaz kılar, Cemevi'ne de giderler onlar semah yaparlar. Çıktıkları yerde ortak bir mekânda bazen yemek yerler, çay içerler, bahçede otururlar ve herkes birbirini yemediğini görür orada. O yeme meselesi şuur altı müktesebat meselesi haline gelmiş yani. Onun rüyaları görülerek oturuluyor kalkılıyor gibi, onu biraz zaman gösterecek.

'Alevilere Diyanet'e tanınan imkânlar tanınmalı'
Kaldı ki, 15- 20 yıl evvel, o Cami ve Cemevi meselesi zaten olmuş. Türkiye'de bunu medya da verdi. Yani yeni bir şey değil. Ama bu medyatik bir konu oldu, belki onun da faydası vardı. Eşi yapılabilirdi bunun yani, Ankara'da olduysa bu, İzmir'de de olacaktır, İstanbul'da da olacaktır. Yoğunlukla Alevi vatandaşlarımızın bulunduğu yerlerde olacaktır. Bunlara Diyanet camiasına tanınan imkânlar da tanınacaktır, yani o mülahazalarla oldu. Dedeler gelsin o işin başına onlara maaş bağlansın.

Onlar kendi değerlerini, orada yaşasın ve temsil etsinler. Sünniler de kendi değerlerini temsil etsinler. O kardeşliği böyle fiilen tesis etmeye matuf bir hamleydi. Kimsenin asimilasyon diye bir düşüncesi yok.

Fethullah Gülen'in 'haftalık sohbetlerini' yaptığı salonlardan biri. Bir de Alevi, Alevi olunca yani, Hazret-i Ali'ye karşı sempati duyulunca. Bazen, İran esasen, Persler bu meseleye sahip çıktılar. Türkiye'den insanları Kum'a götürdüler. Türkiye'ye bunlardan dönen insanlar, Türk milletine karşı esasen, içlerinde bazıları bir düşmanlık duymaya başladı. Anadolu'nun Alevi'si başkadır, onlar Şii. Ayrı, ama Türkiye'deki Aleviler, bizim geçmişten bin-iki bin yıllık geleneklerimize saygılı Aleviler bunlar. Kendilerine göre, ibadet veya işte ayin, Mevlana'nın seması gibi onların da Semahı var. Bunları çok ayrılık sebebi saymamak lazım, bunları saygıyla karşılamak lazım. Bu vehimlere, paranoyalara gelince, onu zaman gösterecek yani, kimsenin kimseyi asimile etme gibi bir amacının olmadığını zaman gösterecek.

BBC: Hizmet hareketinin amaçlarıyla ilgili, şeffaf olmamasına yönelik bazı iddialar var. Bunu açmak için, sizin nasıl bir Türkiye vizyonunuz var? Türkiye merkezli düşünürsek, sizce Türkiye'nin en acil sorunları neler ve nasıl çözümler öneriyorsunuz?
Belki en acil sorunlar, şu anda da yine gündemdeki yerini koruyan ihtilaflar, iftiraklardır. Bu ta Meşrutiyet yıllarında Büyük İnsan (Said-i Nursi) tarafından söylenmiş. Yani bizim üç tane rahatsızlığımız var. Bir: manasız, mantıksız, mesnedi olmayan, sağlam blokaja oturmayan, farklı düşünceler, birbirini yemeye matuf düşünceler. Bu bir hastalık, bu hastalığın giderilmesi lazım. Cami-Cemevi ile giderilecekse onu yapacaksınız, Türk-Kürt meselesinde şayet kendinizi anlatmak suretiyle eğitim faaliyetleriyle, onları başkalarının Türkiye'yi bölmek ve parçalamak isteyen insanların tesirinden kurtarmak suretiyle olacaksa şayet öyle yapacaksınız. Fakirlik mevzuu, bu da yine, ta o yıllarda, meşrutiyet yıllarında söylenmiş, bunun giderilmesi lazım, bu da bir hastalıktır. Bir de cehalet mevzuu, bu üç şeye karşı, o Büyük Zat ta o zaman, bir yönüyle bir savaş ilan edilmesini söylemiş. Bu açıdan, günümüzde de yani o meselenin değişmediği kanaatindeyim, yine ihtilaflar var, yine cehalet var, problem bunlar. Yine fakirlik var. Bir kesim eziliyor ve bütün bunlar değerlendiriliyor, bir manada değerlendiriliyor. Şimdi misyon olarak, belki şartların ve konjonktürün tesiriyle belki bazı yöntemlerde, bazı argümanları kullanmakta farklılık olabilir. O zamanlar, okuma salonu, kültür lokali, okul düşünülmemiş olabilir. Ama şimdi günümüzün şartları neyi gerektiriyorsa şayet o istikamette bir şeyler yapma. Bize gelince fakirinki sadece teşvikten ibaret olmuştur. Rusya çözüldüğü zaman, orada, bizim bir sürü Orta Asya'da soydaşlarımız var. Bizim kökümüz oraya dayanıyor. Bazılarımız, Özbekistan'dan, bazılarımız Türkmenistan'dan kalkmış gelmişiz. Bu insanlara sahip çıkalım falan dedik. Belki o zaman beş on tane insan gitti. Bu bir süreç oldu artık, sonradan arttıkça arttı hemen sonra dünyanın dört bir yanına, aynı sevgi meşalesiyle, hep hicret etmeler oldu. Allah'ın izni inayetiyle, bir yönüyle yine Mevlana'nın tuttuğu ışıkla, diyor ki bir mum başka bir diğer mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez. Başkalarına böyle götürebileceğimiz değerlerimiz varsa götürürüz.Alacağımız şeyler varsa onları da alırız. Almaya, vermeye açık bulunuruz, mülahazasıyla.

Bunu çok farklı anlayışta olan insanlar makul buldular, mantıki buldular. Ve öyle kimseler, bu mevzuda, öyle cazip tekliflerde bulundular ki ihtimal vermezsiniz. Bir üniversite de ben yapayım dedi, bir okul da ben yapayım dedi. Böyle bir şey oldu yani.

'İcabında sükût dururuz'
BBC: Hem Hizmet hareketinden hem de karşı taraftan bazı figürler, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar gerginliğin durulmayacağını ve Türkiye'de sulhun hâkim olmayacağı anlamında ifadelerde buldular. Siz Türkiye'nin ve Hizmet'in yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz bu anlamda?
Hali hazırdaki bu isyan ruhu, bu kin ve nefret ruhu çabuk bastırılamaz. Bir yönüyle, kırılan onurlar oldu, dokunulan gururlar oldu. Bu birden bire bastırılamaz. Yeniden her şey böyle endazeden geçirilmiş gibi ahengine getirilemeyebilir. Fakat ümidimi hiç yitirmedim ben, yine olacağına inanıyorum. O mektup, son mektup meselesi de o istikamette bir şeydi yani, Cumhurbaşkanı'nın gönderdiği bir arkadaş vasıtasıyla. Benim talebeliğinden tanıdığım, Fehmi Bey, siz de bilirsiniz. Onlar da onu tasvip ettiler, Sayın Cumhurbaşkanı da tasvip etti.

Fakat muhatabın cumhurbaşkanı olarak seçilmesi mi, yoksa mektupta öyle işte, karşılıklı, değişik kesimlerin, medyadan değişik kesimlerin birbirlerini, sövüp saymamaları, bu işe bir son verilmesi meselesi mi, Sayın Başbakanı rahatsız etti bu. Bunu açıktan açığa konuştu, toplantıda konuştu. Toplantıda konuştu. Bir mabeyni hümayun var herhalde zannediyorum çevresinde. Mabeyn, padişahların etrafındaki insanlara deniyordu. Çevresinde zannediyorum meseleleri farklı intikal ettiriyorlar. Ben hâşâ bir insanda öyle bir dengesizlik, hele paranoya falan var, buna ne kalbim ne de vicdanım, ne de dilim varmaz böyle bir şey söylemeye. Ama bir yönüyle, böyle rahatsız edici şeylere sevk ediyorlar sanıyorum arkadaşı.

Fakat bu fırtınaların dineceğine inancımı hiç kaybetmedim. Allah'ın izni ve inayetiyle. İcabında sükût dururuz. Yani şuna kadar yolu var: dünyanın, geçen sene 140 ülkesinde falan okullar var dediler, dostluk bağları, dostluk köprüleri atılmış. Türkçe olimpiyatlarda bu mesele baş döndürücü şekilde sergileniyor. Kimse buna hayır demiyor, çok mükemmel bir şey.

'Çevik Bir gibi bunlara da haber gönderdim'
Yani arzu ederlerse o okulları bile kapatabilirler, devlet kapatabilir, kapatsınlar, ben sadece kapatmayın, sahip çıkın yani, bu öğretmenleri çekin dedim. Çevik Bir'e de demiştim bunu, bunlara da haber gönderdim defaatle. Siz müdürünü, öğretmenini tayin edin. Bu Türkiye'nin açılımıdır, yani milletimizin değişik dönemlerde, insani değerler adına, böyle açılımları olmuştur. Bu da onlardan bir tanesidir, hatta devlet-i aliye, belki 200 milyon insan vesayetinde bulunduğu dönemde böyle bir şey yapmaya muvaffak olamamış, bu yapılamamıştır.
Şimdilerde belki 160 ülkede fahri konsoloslar gibi, yabancı misyon şefleri gibi insanlar yetişmiş. Hatta önemli, hayati yerlere gelmiş bu insanlar. Bir yönüyle bu şu hakikate de dayandırılıyor.

Dünyanın her yerinde olmazsanız, olmak istediğiniz yerde olamazsınız. Küreselleşen bir dünyada, bunun için bunlar çok önemli, falana falana mal ediyor diye, çekememezlikten dolayı, kapamaya kalkmayın bunları, sahip çıkın.
Sizin olsun yani, o öğretmeni siz tayin edin. Müdürü siz tayin edin. Devam edegelsin. Askerler, Çevik Bir, buna cevabı sevap vermediği gibi. 16-17 sene evvel. Bunlar da cevabı sevap vermediler. Yani açığız.

İnsanlık adına yapılması gerekli şeyler. Kim yaparsa yapsın. Bu meselede ilk defa tohumu atan, bu dostlar taraftarlar, muhipler sempatizanlar olmuştur. Yine genel felsefemiz, sen tohum at git, onu kim hasat ederse etsin. Kim tımar ederse etsin. Genel düşüncemiz bu. Sadece milletimizin bütün insanlıkla münasebetleri adına, yapılması gerekli olan şeyleri yapmak gibi bir misyonumuz, bir mefkûremiz var.

Mefkûre tabirini Ziya Gökalp terminolojiye soktu. Gaye-i hayalimiz başka biri diyor, Fransızca idealimiz var. Bundan da durulmayacağız. Bunu hep yapmaya çalışacağız. İnsanlık adına, milletimiz adına…

19 Ocak 2014 Pazar

Domino Operasyonuna Revizyon Yapıldı.

Amerikan yönetimi Türkiye ye karşı düzenlediği cemaat  kaynaklı savcılarla bağlantılı operasyona revizyon yaptı. Yeni şekliyle adeta kamikaze yaparcasına "bizde sizdendik bizde suçluyuz dercesine iddialarda bulunan cemaatin sanki Ak parti tarafından senaryo edilmiş bir operasyon düzmecesi ile akılları iyice karıştırma yönünde agır tahrikler içeren domino operasyonu seçime az süre kala kaldığı yerden devam edecek.

Gündeme bomba etkisi yapacak bu revizyonun, son kararının yakında Amerikan yönetimi tarafından nihai karara bağlanarak hayata geçirileceğinde söz konusudur.  Bunun birlikte herkesin rengi açıkça belli olsa da bunu bir tehdit unsuru haline getirilerek Amerikan siyasi hayatında gelecek Başkan için yeni bir dünya düzeni temelleri oluşturulacak.

Soğuk savaşın aktörlerinin değişti günümüzde yeni aktör olarak yeraltında terörist olarak belirlediği İslam dünyasının artık bir devlet olarak Amerikanın karşısına düşman tasviri yapılacağı bununla da yeni stratejiler, senaryolarla dünya gündemini bir müddet daha meşgul edecekler.Amaçları kendi ülkelerindeki mevcut hiyerarşinin ve düzenin sürdürülmesini amaçlayan Amerikan yönetimi bunun  içinde eski yüzyıllarda olduğu gibi klisenin haçlı kuvvetlerini düzenlercesine yeni dünyanın haçlı kuvvetini kurmak. Bununda ilk kurbanı eski hizmetlilerden bir şekilde kurban vermek ve yapılarını değiştirmektir.

Derin Operasyonun Hedefi Yükselmekte Olan Türkiye’yi Teröre Destek Veren Ülke Suçlamasıyla Lahey'de Sanık Sandalyesine Oturtmaktır


Hep diyoruz. Ülkemiz Derin Tuzağın içinde oyuna getiriliyor. Bunun arkasından asıl tehlikenin Domino Operasyonu ile ardışık farklı yönlerden farklı dalgalar oluşturmak. Belediye başkanlarını yeniden seçtirmeden adayları ve mevcutları içeriye tıkmak. Ak Partiyi Adaysız bırakmak. Adayınız hapse girerse sizin adayınız yoktur demektir. Seçimde bitersiniz. Muhteşem plan devam ediyor. Derin Operasyonun Hedefi Yükselmekte Olan Türkiye’yi Teröre Destek Veren Ülke Suçlamasıyla Lahey'de Sanık Sandalyesine Oturtmaktır. Evet Ustadımızın yazdıklarına bir kulak verelim. 

EMNİYET İSTİHBARAT DAİRESİ ESKİ BAŞKANI BÜLENT ORAKOĞLU AÇIKLIYOR ...


" TÜRKİYE'ye KURULAN DERİN TUZAKTA AMAÇ, SANIK SANDALYESİNE OTURTMAK..."

Türkiye'ye Kurulan Derin Tuzak...
Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Orakoğlu, derin operasyonda hedefin 'yükselmekte olan Türkiye’yi teröre destek veren ülke suçlamasıyla Lahey'de sanık sandalyesine oturtmak' olduğunu söyledi.
Tarihe "Postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat döneminde oluşturulan, Batı Çalışma Grubu (BÇG) adlı hukuk dışı yapılanmayı deşifre eden ve bu nedenle tutuklanarak askeri mahkemede yargılanan, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstahbarat Daire Başkanvekili Bülent Orakoğlu, hükümeti ve Türkiye'yi hedef alan İstanbul merkezli derin operasyonu AKŞAM'a değerlendirdi. 

28 ŞUBAT'IN KOPYASI
Yaşananların, 28 Şubat sürecinin bir kopyası olduğunu ifade eden Orakoğlu, "Derin operasyon ile postmodern darbenin enstürmanları aynı. Aradaki tek fark askeri vesayetin yerini, polisteki bir kısım yapılanmanın alması. 28 Şubat'ın sivil unsurları yargılansaydı, 17 Aralık operasyonu, Gezi olayları yaşanmazdı" dedi. 

TERÖR LİSTESİ TUZAĞI
Kurulan kumpasın, görünenden çok daha derin olduğunu da vurgulayan Orakoğlu, "Yükselen Türkiye, uluslararası güçlerin 'koloni' anlayışı için tehdit olarak görüldü. Cemaatin paralel yapılanmasına sızan Gladio, malum aktörleri kullanarak harekete geçti. Derin operasyonun yurdışı ayağı sürüyor. Operasyonda Yasin El Kadı ismi bilerek seçildi. Türkiye'nin bu isim üzerinden hareketle Teröre Destek Veren Ülkeler listesine alınması hedeflendi. Türkiye kara listeye alınıp, son vuruşla Lahey Adalet Divanı'nda sanık sandalyesine oturtulacaktı. Yardım malzemesi taşıyan TIR'a yönelik operasyon ve 'El Kaide' adıyla yapılan operasyon oyunun halkaları. Başbakan Erdoğan, 'TÜRGEV'den dolaşıp bana gelmek istiyorlar' diyerek bu kumpası deşifre etti. Hedef, Türkiye'yi 'teröre destek' kurmacasıyla Lahey Adalet Divanı'nda yargılamak" diye konuştu. 

OPERASYONDA HEDEF TÜRKİYE 
operasyonların amacının yükselen Türkiye’yi engellemek olduğunu savunan Bülent Orakoğlu "AK Parti ve Başbakan Erdoğan'ın neden hedef seçildi?" sorusuna, “Askeri vesayetin bitirilmesi, inanç, düşünce ve eğitim özgürlüğünün önündeki engellere son verilmesi ve AB sürecindeki kararlılık Türkiye'nin imajını giderek yükseltti. Büyüyen ekonomisi ile hem bölge, hem de dünya genelinde parlayan yıldız olmayı başardı” diye yanıt verdi. 

HALK BANKASI'NI BİTiRME GİRİŞİMİ
Başbakan Erdoğan liderliğindeki hükümetin Kürt sorununu bitirmek için attığı cesur kardeşlik açılımı adımının uluslararası güçlerin Ortadoğu hesaplarını altüst ettiğini söyleyen Orakoğlu, Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır'da Barzani'yle el ele tutuşması ve İran'ın ağız sulandıran parasal kaynaklarının Halk Bankası üzerinden dünyaya açılması, Halkbankası'nı bitirme girişiminin altında da bu yatmaktadır” dedi. 

14 Ocak 2014 Salı

Vatana Yapılmış en büyük ihanetin Yol Haritası Abdullah öcalanı bile gölgeledi.

Vatana Yapılmış en büyük ihanetin Yol Haritası Abdullah öcalanı bile gölgeledi. 

Face Gazetesi operasyonların uluslararası bakış açısıyla değerlendirmek gerekirse, şok edici bir dehşet verici tablo karşımıza çıkar. Abdullah Öcalan 40 bin evladımızı şehit etti. Savcı, hukuk adına 75 milyon insanı hedef aldı. Türkiye'nin bu hukuk saldırısı ile şimdilik 75 milyon insanımız etkilendi. Gelecekte bundan çok fazlası etkilenmesi de söz konusudur. Bağımsız kaynaklar bunun bir benzerinin çağdaş ülkelerde örneğin Amerika da yapılmış olsaydı Savcı ve etrafındakilerin derhal İDAM SEHPASI söz konusu olurdu. İngiltere, Almanya ve Japonya gibi ülkelerde bunun çok düşük bir devlette emperyalistlere yardım mahiyetli ilişkilerde vatana ihanetten geçmişte İDAM cezası verilmiş ve uygulanmıştır. Türkiye gündemine Aralık ayının ardından ortaya atılan ikinci dalga ile hedef olarak dev projeler alındı. Geçmişin Chp gibi kendilerine hizmet eden hükümet taraftarı tutularıyla ülkeyi geridekalması için hukukun nasıl emperyalistlerin elinde olduğu açıkça bellidir.

izmit körfez



İş adamlara hakaret eden bir savcıyı düşününce, Projeleri üstlenen şirketlerin kredi almaları engellenmeye çalışılan projelerin önü kesilmek istendi. İhaleleri alan şirketlerin sahipleri iş adamlarına yönelik tedbir kararlarının  projelerin uzun vade ile geciktirilmesi amaçlandı. Bu vatana yapılış en büyük ihanettir. Türkiye'yi çağ atlatacak projeler engellenmek isteniyor. Uluslararası taşımacılık devlerini rahatsız eden üçüncü köprü, hava yolu şirketlerini zora sokacak olan üçüncü havalimanı gibi projeleri yapan iş adamlarının hedef alınması, operasyonların da gerçek niyetini ortaya koyuyor. Seçim ayarlı 17 Aralık operasyonundan sonra başlatılan ikinci dalga ile ortaya atılan iş adamı isimlerinin bu projeleri yapanlar olması gözlerden kaçmazken, mal varlıklarına tedbir konularak projelerin tamamlanmasının önlenmesi ya da geciktirilmesi amaçlanıyor.

kanal istanbul
Face Gazetesi operasyonun Akpartinin güçlü ismi Hüseyin Çelik değerlendirmesini aktarmıştır. 3.cü köprünün üçüncü havalimanının yapan iş adamlarına hedef olduğu söyledi. Hüseyin Çelik, şöyle konuştu: İkinci operasyon dediklerinin operasyonuna baktım. Mallarına tedbirler konulmaya çalışılan, yahut şekilde yerlerle ilişkilendirilenlerin bakıyorsunuz, Ya üçüncü havaalanını yapacak olan yada şu anda üçüncü köprüyü yapacak olanlar 3cü havalimanının Avrupanın içinde birilerini rahatsız etti. İstanbul'daki dünyanın en büyük havalimanı 3cü havalimanının bittiği zaman Uçaklar Frankfurtun durmayacak 3,çü havaalanı ihalesi yapılırken de devlet iş adamlarına parada ödemedi? Hayır. Bu iş adamları kendi kaynakları bu havaalanını inşa edecekler. Devlete 22 milyar euro ve KDV para ödeyecekler B80 milyar TL eder. Aşağı yukarı 10 milyarlık yatırım yapacaklar Bu parayı kamu bütçesi alacak.

23 Aralık'ta açıklanan Derin darbe soruşturması çok ilginç soruşturmadır 50 milyon kişilik 3,cü bir hava yolunu yapmak için adım attığımızda Gezi olaylarında ve son olaylarda hedef alındık. Bu son soruşturmada biliyorsunuz havaalanı işine giren iş adamları hakkında tedbir kararı alındı. Bu tedbir kararı kaldırılmazsa o havalimanı yapımı ciddi derecede tehlikeye girecektir. Kredili erişim için bu tür davalar engel oluşturabilir. Buda yetmedi IHH gibi İslama faydalı kurumlarada hedef alındı.

3. köprü
Son yıllarda ülkemizin ulaşım, altyapı, enerji ve savunma alanlarında mega projelere dev hamlelerin uluslararası lobileri rahatsız etti. Türkiyemdeki projelerden bazıları şöyledir.

Kanal İstanbul: 15 milyar dolar
Ankara-İstanbul YHT: 4 milyar $
3. Havalimanı: 36.3 milyar euro
Haydarpaşa Limanı: 5 milyar dolar
Sinop Nükleer Sant.: 22 milyar $
3. Köprü: 4.5 milyar lira
Akkuyu Nükleer Sant.: 20 milyar $
Ankara-İzmir YHT: 4 milyar dolar
İstanbul-İzmir Oto.: 16 milyar $ Taarruz Uçağı (JSF): 16 milyar $
Avrasya Tüneli: 1.3 milyar dolar
Sea Hawk Deniz Helikopteri: 557 milyon dolar
Marmaray: 5 milyar dolar
Sivas-Kars YHT: 4 milyar dolar
ALTAY Milli Tankı: 500 milyon dolar.
M60 Tan Modernizasyonu: 687 milyon dolar
Mayın Avlama Gemisi: 625 milyon dolar
ATAK Helikopteri: 3.3 milyar dolar
Yeni tip denizaltı: 2.7 milyar $
Ankara-Sivas YHT: 2.5 milyar $
Ulaştırma Uçağı: 1.7 milyar dolar

6 Ocak 2014 Pazartesi

Siyonizm Hizmetçisi Emperyalist Güçler Ülkemizdeki 3 Strateji

Başbakan Ramazan Bayramı'nın ilk günü
Merhum şeyhi Mehmed Zahid Kotku K.S. Hazretleri'nin kabrini Ziyarette
Yabancılar halk tabiri ile Siyonizm'e hizmet eden Emperyalist güçler ülkemizde 3 denemede şunu fark ettiler. Türkiye liderlik artık kıvama geldi, Ne yapılırsa yapılsın popilite Başbakan Tayyip Erdoğan lehine çalışıyor. Bu aşamadan sonra Başbakan Tayyip Erdoğan'ın aleyine yapılacak her şey Tayyip Erdoğanın yine lehine dönecektir. Anlaşılan liderin aleyhte eşiği aşılmıştır. Bundan böyle Başbakan Tayyip Erdoğan yapılacak üç strateji vardır.

1- Sessizce asgari müşterekler de anlaşmak. Yeni bir stratejik skandal açığa çıkana kadar ortamı rahatlatmak ve Aleyine sebepleri imar etmek. Çevresini çürütmek, etrafındaki demirbaşları satın alıp, iktidar yarışında bir birbirlerine fitne çıkararak derin darbeyi ihanet çemberinde gerçekleştirmek

2- Olağanlığa bırakmak, bir müddet sonra sessiz suikastle, olağanmış süsü verilerek hayattan silmek

3- Bir müddet kendi haline bırakmak. Bu arada, sonrasın da silmeyi göz ardı edilemeyecek müşterek projeler üretmek ve uygulamak. Bu sayede geri dönüşü olamıyacak şekilde anlaşmayla hareketlerin kontrolü sağlanmış olacaktır.. Etrafındaki tüm gelişmeleri bunun değerlendirmesi eşiğine sokmak Sonuçları yapılmadan bağımsız hareket etmesini mümkün kılamayacaktır. Orta ve uzun vadede tehdit olacak iktidar ikonunu etkisiz ve zararsız hale getirilecektir.

Dikkat edersek son günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan  füze projesi ile ters strateji yapmış, Siyonistler de eşine az gözüken, tuzakların pişmeden, tam hazırlanmadan uygulama ve ani hareketine maruz kalmıştır. Bu kontrolsüz çıkış sonucu darbeyi başarma umutları hazırlıksız ve ani olması Türkiyenin bir Mısır olmadığı gerçeğini unutmak, yapılan darbenin başarısızlığına sebep teşkil etmiştir.

"Aslında kalem derki, Yukarıdaki 3 strateji de halen hayatın içinde devam etmekte"
Allah Siyonistlerin ve onların ayak takımı Emperyalistlerin oyunlarını İnşa Allahbaşlarına geçirsin. Amin

Siyonist Düşüncenin Kuklası Olmuşuz Yorgunuz. Kardeşimizi Katlediyoruz

Siyonist Düşüncenin Kuklası Olmuşuz

Esselamun Aleykum ve Rahmetullahive Bereketuğu Kardeşim

Kişi, Kurum, ve kuruluşların ve de Devletin bu çıkışıyla ne faydalara sahip olduğunu bilen Allaha Hamdolsun ki, esasen içinde çok sırları ve gizemleri barındırmaktadır. Bunu yakın gelecekte bu ülkede yaşayanların üstünde oynanacak gündemin tamamen tabiri caizse, masanın üstünde ne varsa silinip yeni ikon ve objelerin konularak yapılan bir gündemde oyunlar ve senaryolar da tümden değişmiştir. Aslında eskiden hazırlanan senaryoların orta vadede gıdım gıdım hazmedilerek  işlenmesi artık günümüzde aynı yöntemle verilmesini mümkün kılmayan tümden şok edercesine gündemin değişmesi göstermiştir.

Asimetrik toplum mühendisliğinde maksat  zihinleri yormak ve yaşananları o yorgunlukla olabilirliğini peşinen kabul etmek amaçlıdır. Bu yüzden darbe kelimeleriyle atfedilen gündemler oluşur ve bunu yine aynı yöntemlerde değiştirilir. Bir bakıma da seri bağımsız depremler ve atçı sallantılar gibi bir enkaz temizlenmeden diğer enkazın altına koşturan kurtarma ekibi gibi kimseyi kurtaramamış fakat yüzlerce canı kurtarış gibi yorgun zihinler amaçlanmaktadır..
Siyonist Düşüncenin Kuklası Olmuşuz Yorgunuz kuklalar

Bu sayede toplum etrafında oluşan gerçeklerin asıl hedefleri takip edilemez ve tepki veremez hale halk gelecektir. Bu sayede siyonist düşüncenin bu dönemde bizim için Ahir zamanda yeni stratejisi olup uygulamayı tüm dünyada görmekteyiz.

Örnek verilerse kimse İsraill'e uğraşmaz hale geldi. Kimse nerede yerleşimciler için konut yapan israili takip eder ve tepki verir halde değil. Kimse Filistin'e atılan bombaları, ölen çocukları düşünür değil. Ne kafkasya ne Afganistan ne Filistin ne Myanmar ne de Müslümanın gördüğü hiç bir zulmü takip edecek durumda değil. Bu İsrailin başarılı politikasının eseridir.Bizlerde farkında olmadan bunun destekçisi oluyoruz. İsrailin oyunlarına sanki doğru iz üstünde ve doğru tepki veriyoruz derken aslında onlara çalışıyoruz.. Herken yaptığının bilincinde mahşer de hesabını görecek. Bu yüzden Resulullah hadisinde bu günleri hatırlatırcasına şöyle buyurmuştur


"Fitne çıktığı zaman, atla giden attan insin, koşan yürüsün, yürüyen dursun, duran otursun”."
- ( Hadi-i Şerif)

Siyonist Düşüncenin oyunları
İsrail oğulları stratejilerine hedeflerine ulaşabilmek için kendi toplumunda çocuk yaşta zihinlere ama oyunla ama okulda eğitimle birer silahşor gibi yetiştiriyorlar.

Onlar hangi topluluğun çaldığı şarkıyı ve iktidarın diline bakmıyorlar. Yaptıkları  #derintuzak 'lara ne kadar uyuluyor onun peşindeler.

Biz İslam alemi ve Türk toplumu olarak bu konuda başarılıyız. Kardeşimizi severken de ve döverken de İsrail'e hizmet eder durumdayız.

Ne olursa olsun ölümü unutmamak ve en iyi stratejinin Kuranı ve Hadisleri okuyarak, anlayarak ve bu bilinçte yaşayarak olacaktır. Evet Ölüm Var. Bize, Size, Allahtan başka her şeye, Yaratılanlara...
Bu yüzden Müslümanın oyunlara da yorgun düşmemesi bunun yerine ilme vermekten etrafına ve topluma faydalı olmaktan yorgun düşmeye çabalaması esastır. Böylece Siyonistlerin oyunu boşa çıkacaktır.
Esselamun Aleykum ve Rahmetullahive Bereketuğu

30 Aralık 2013 Pazartesi

Bunların derhal vatana ihanetten yargılanmaları gereklidir.

Bunların derhal vatana ihanetten yargılanmaları gereklidir.


Operasyon öncesi blançolarını zenginleştirmek için İlk önce dolarlar toplandı. Sonra düğmeye basıldı. Cemaate yakınlığı bilinen CIA ile paralel işlerdeolguğu zikredilen Savcılar Kriz görüntüsü verildi
120 Milyar dolar HOP cebe !...

Bunların derhal vatana ihanetten yargılanmaları gereklidir.

Aylarönce işimizdeki Kahpeler diye yazdığımız ve işaret ettiğimiz vatan hainlerinin Savcıları, Gazeteleri, Bankaları ile #derintuzak, #dominooperasyonu, yapmaktan derhal işleme tabi tutulmalıdırlar

29 Aralık 2013 Pazar

Sarıgülün Oğluyla gönderilen Mesajdan Sonra S Operasyon

avcı Muammer Akkaş’tan



Sarıgülün Oğluyla gönderilen Mesajdan Sonra Savcı Muammer Akkaş’tan Operasyon atağı...


Savcı Muammer Akkaş’tan operasyon öncesinde Sarıgülün oğluyla görüştüğünü birlikte gelecek paylaşılımı yaptıktan ve kendisinin geleceğini garantiye aldıktan sonra ikinci dalga operasyon için düğmeye bastığı anlaşılmaktadır

ÇOLAKKADI ‘OPERASYON YOK’ DEMİŞTİ!

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı dün iddialar üzerine, stanbul’da, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yeni operasyon yok, demişti. Fakat İstanbul'daki yeni yolsuzluk operasyonunda flaş bir gelişme yaşandı. Başsavcılık 'ikinci dalga' iddialarını doğruladı fakat savcıdan dosyanın alındığını söyledi

İstanbul’daki savcıların hukuk gasbı yaparcasına keyfiyetle yeni yolsuzluk operasyonunda flaş gelişme yaşandı. 30 kişi hakkındaki soruşturma dosyası açmak isteyen Savcı Muammer Akkaş’tan alındı. Dosya İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Oktay Erdoğan’a verilmek siretiyle gözden geçirilmektedir. Dün Türkiye gündemine oturan operasyonun 2. dalgası 30′dan fazla kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldığı iddia edilmiş, fakat başsavcılığın konu ile alakalı operasyon izni vermediği öne sürülmüştü.

Anlaşılan Savcılara verilen  Halk adına yargılama, Sarıgül adına veya bir takım vatan hainlerinin adına yargılama yapmaya çevrilmiş olması gibi durumla karşı karşıya kalınmış olabilmenin nasıl bir önlemle durdurulabilir bilinmemektedir diyebilirsiniz. Fakat siyasetinde buna bir çözüm bulması kaçınılmaz bir gerekliliktir.



24 Aralık 2013 Salı

Planlı Hainliğin Devlet içinde Güvenlik Yargı ve Basın Maşalarının Amirleri

Planlı Hainliğin Devlet içinde Güvenlik Yargı ve Basın Maşalarının Amirleri 

ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin operasyonların evvelinde senaryonun tamamı planlanmış şekilde  “Hükümet Gidici” mesajını Kime ve Kimlere Haber Gönderdi, 3 Aralık’ta sol düşünce gazetede yazan, AMERİKA’nın ve emperyalizmin karşısında olması gereken gazetenin önemli bir ismi çok ilginç bir yazı kaleme aldı! Ankara’da yaşadığı için belli ki kulağı delikti!

Hayatı boyunca koşturma içinde olan Atatürk’ü çektiği BELGESEL’de karanlıkta uyuyamayan, korkak biri olarak gösteren kişi ‘Erdoğan gitsin’cilerin başında geliyordu! Herkes Başbakanı desteklemek  zorunda değildi.

3 Aralık günü çok tartışılan yazısında önemli iddialar kaleme aldı. Kendinden çok emin olarak yazdığı yazıda neye dayandığı konusunda güvenerek kaleme alması ayrıca bu olayın çok öncelerde planlandığını hatta eteğe dahi düştüğünü göstermektedir.

Yazısında "Washington’ın rüzgarıyla uçmayı kabul ettiğinizde aynı rüzgarla alabora olmayı göze almışsınız demektir, Amerikan rüzgarı bu, belli mi olur, Gün gelir esintiyi PENSİLVANYA’dan yana döndürür" ve...
Ankara’da ampulleri söndürür, Şimdi ‘nankörler ne istediniz de vermedik’ dövünmeleri hem ihanet fişeği, hem gidiş alametidir.. ‘Diklenmeden dik durduk’ efsanesini yere çalmışsanız, geldiğiniz yoldan gitme zamanı kapıyı çalmış demektir!..’”

Evet o yazıyı yazan CAN DÜNDAR olması ne gariptir. "Cumhuriyet’teki köşesinde kendinden emin biçimde yazıyor, aldığı bilgiye çok güveniyordu" 

“Kimdi bu bilgileri SIZDIRAN kulağa fısıldayan isim Mehmet Ali Bayar’dı, 
Mehmet Ali Ankara’da kendine yakın olan kişilerin başında ABD Büyükelçisi Ricciardone gelirdi...

ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin 'nin Aydın Doğan’la ve adamlarıyla su sızmazdı. Samimiyetleri üst düzeydi, Ricciardone’nin HİLTON’da DOĞAN GRUBU’nun gazetecisiyle bir arada gizli toplantıları sıcaklığını korurken Ricciardone geçen hafta AB Büyükelçilerine ‘Beni çok iyi dinlemenizi rica ediyorum. Türkiye’de yaşanacak gelişmeleri çok iyi izleyin. Bir liderin çöküşüne bizzat şahit olun’ diyerek müneccimlik yaptı Toplantı açığa çıkınca her şeyi Ricciardone İNKAR etti!”

23 Aralık 2013 Pazartesi

Parasal VATAN HAİNLİĞİ, Ülkeye Derin Tuzak

 Parasal VATAN HAİNLİĞİ, Ülkeye Derin Tuzak

Parasal VATAN HAİNLİĞİ, Ülkeye Derin Tuzak
Savcının Menşei, Amacı, geldiği yeri, makbuzu ve  sonucundan haberdar olduğu paranın, sebepleri ve neden geldiği bilindiği halde paranın farklı bir havaya büründürmesi bunun suç içine sokmesı ve sonuçta Ülke ekonomisine milyarlarca dolar zarar vermesi, anlaşmalarla yapılan ve sır teşkil eden bu iki ülke ilişkilerinin karşı ülkeler için kritik anlam taşıyan düşman ülkelere peşkeş çekilmesi kadar bir savcının yapılabileceği başkaca parasal VATAN HAİNLİĞİ olamaz.

Türkiyenin gizli anlaşmalarla gelir kazandığı bazı komşularımızın uluslar arası sorunlarından dolayı onların bu sorunlarına ülkemizin faydalı çözüm olması gayet doğaldır. Bunun ülkemiz ekonomisine ayrıca faydalarıda bir gerçektir. İranın israil ile uluslar arası ortamdaki ilişkileri gayet açık ve kiritiktir. Böyle bir durumda MOSSAD ajanları ile birlikte bu operasyonda gizli sırların deşifre edilerek Türkiyenin güvenirliğine ve konulmuş en büyük darbe ve Vatan Hainliğidir. 

Gelecek günlerde bunun sonuçları görüldükçe yapılan vatan hainliğinin bedeli muhakkak verilmeli bir daha bunu hukuk adına kimsenin böyle boyutta bir ilişkiyi ve sırrı deşifre etmeden manavdan karpuz alır gibi ayyuka etme hakkı verilmemelidir. Savcı acaba ülkeyi Mossad ve Cıa'ya kaça satmıştır diye düşünmek ve sorgulamaktan savcının ve bu operasyonun yabancılarla sözüm ona hayata geçiren devlet yetkililerinin ne kadar rahatsız olacağı gerçeğini bizzat kendi yaptıklarının faturasını halkın gelecekte ne kadar çekecektir gerçeğinin yanında bir hiç sayılacak kadar önem taşır.

Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde kutular içinde bulunan 4.5 milyon doların soruşturmayı yürüten savcıların da yaptıkları dinlemelerde haberdar olduğu ve bu paranın Makedonya Balkan Üniversitesi ve Osmancık İmam Hatip Lisesi için kullanılmak üzere toplanan makbuzlu bulunan bağışlardan oluştuğu kesin ortada olduğu halde basına ve bunu halka Yolsuzluk ve rüşvet iddialarını kuvvetlendirecek şekilde basına servis edilmesinin ne kadar vahim bir suç ve Vatan Hainliği olduğu gerçeğini bizlere pahalıya öğretmeye hiç bir devlet yetkilisinin hakkı yoktur.

Baskını meşru göstermek için modeli olmayan daha üretilmemiş bir otomobil modelinin montajda nasıl dikkatten kaçtığı İLAHİ ADALET ve bunu yapanların soytarılıklarını da ne kadar iğrenç olduğuda göstermektedir. Görüntüleri oluşturmak ve yaptıkları vatan hainliğinin izah edebilmek için bağış paralarının Genel Müdür Aslan'ın evine geldiği anda operasyonu başlatmak ve zamanlamayı belirlemek ayrıca 80milyon insanı nasıl aldatmak için ve siyasi kriz yaratarak ülke ekonomisinin nasıl hedef alınarak birilerine faizi kazancı etmesine sebep olmaları izah edilemez.

Operasyondan hemen sonra Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evindeki para görüntülerini basına seris etmek halkı ve ülkeyi yanıltmak yapılmış planlı bir eylemdir. Görüntüler ve bununla birlikte Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın onun birlikte gözaltına alınanlara karşı topluca hain tuzak kurularak linç kampanyası başlatılması kendilerinin asıl amaçlarını sinsice saklama çabaları olduğu bunun Halkbank'ın gizli anlaşmarı ve ülke sırlarının bundan mütevellit parasal hareketlerin yabancı devlet ajanlarına servis edildiğinin gizlenmeye çalışıldığı amaçlansa da, basına servis edilen operasyonda el konulan gizli Halkbank'ın bilgi sırlarının kayıtlı Databank güvenliği ülkeler arası endişe yarattı. Türkiye'nin ekonomik sırlarının ve ilişkilerinin Databank'ta sır teşkil eden hareketlerin ülkemiziçin kara kutu özelliğindedir.

Şüphesiz ki Allah her şeye Kadirdir. İnşaAllah #dominooperasyonu ve #derintuzak kuranların hepsinin oyunlarını bozacak ve her kes yaptığının bedelini çekecektir. Kimse bir devletten aldığı güçle adaleti korumanın tepesinde otururken iki kadının birini dağda birini şehirde besleme lüksünü kanunsuzca Aziz milletin gizli sırlarını satarak ve Vatan Hainliği yaparak elde edemesi müsaade etmemelidir. Derhal çaresi belli olan hainliğin önlemi alınmalı ülke menfaati korunmalıdır. Maksadında Pire için ülkenin geleceğine zarar verenlerin cezaları verilmelidir.

Elhamdülillah
bala

22 Aralık 2013 Pazar

Kod adı Derin Tuzak, Operasyonun adı Domino Operasyonu

kod  adı #derintuzak , operasyonun adı #dominooperasyonu
hayırlı olsun diyenler var CIA'nın kırk il'de kırk devlet adamı
kimi korkudan kimi vicdandan yıkılmayan domino taşları var
nerelerde oynar küfrün yılanları malatyada kayseride sivasda
kırk ilde kırk marifet yazar küfür her yarde parayla satın alır


kime yarar tuzaklar, kime yarar operasyonlar
kuzu gibi halka oynanır bu senaryolar oyunlar
kimsenin haberi olmadan ilahi adalet O yazar

Elhamdülillah
fbala