yargı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yargı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2015 Cuma

Adı David Passig.... O bir kahin... 100 yıl hep hapı yuttuk



Adı David Passig .... O bir kahin... 100 yıl hep hapı yuttuk!!!

"Suriye çökecek" dedi... Suriye çöktü.
"Mısır çökecek" dedi. Mısır çöktü. O bir kahin...
O bir Gelecek Bilimcisi. Verileri topluyor, fotoğrafları alt alta koyuyor.. Ardından nokta atışı tahminler yapıyor. "2050" adında kitap yazdı. İsrail'de bir üniversitede profesör olarak çalışıyor. Teknoloji ve bilişim laboratuvarlarının başkanı. İsrail hükümetinin de danışmanı. Adı David Passig. Geçen yıl Şubat'ta Türkiye'ye geldi. Ekranlara çıktı ve "Türkiye müthiş ülke" dedi. 2050'nin SÜPER GÜCÜ ilan etti bizi. Türkiye'nin konumu stratejik olarak çok önemli. Doğu ile Batı'nın tam ortasında. Ortadoğu'da Osmanlı'dan kalan bir mirası var. Bölgedeki savaşlara son verecek, tarafları barış masasına oturtacak tek GÜÇ Türkiye. Avrupalılar ve Amerikalılar Ortadoğu'nun dilinden anlamaz. Bunların hepsini İsrailli Profesör David Passig söylüyor. Bunların tamamını maaş aldığı İsrail Hükümeti'ne de görevi gereği aktarıyor haliyle. Adamlar bunu görüyor, bunu hesaplıyor. "Hızla büyüyen, enerji hatlarına inen, BÖLGESEL GÜÇ olan Türkiye" hesabı yapıyor. Uykuları kaçıyor. Şimdiden bunu nasıl engelleriz diye dünyanın dört bir yanında toplanıyorlar. İsrailli Profesör David Passig "Türkiye 100 yıldır uyuyordu, bir şekilde uyutulmuştu, şimdi uyanan bir DEV" diyor. Evet tam 100 yıldır kafamızı kuma gömdüler. Dış Dünya ile bağlantımızı kestiler. İçeride birbirimizle savaş ederek vakit öldürdük. Bizi bu yönde istedikleri gibi kurguladılar.

İçeride TONLARCA adamları vardı. Hepsi göbekten Londra'ya, New York'a, Tel Aviv'e, Baronlara ve localara bağlıydı. Vatan hainliğinde inanılmaz bir yarış vardı. Bunu sadece ben söylemiyorum. Bu ülkede yıllarca milletvekilliği ve bakanlık yapmış Kamuran İnan diyor. Devletin değişik kademelerinde tam 50 yıl görev yaptı. "50 yıl boyunca TÜRKİYE ALEYHİNE BELGE DAĞITANLARI gördüm" diyor. Bu ihanetin içinde siyasilere da tanık olduğunu belirtiyor. İHANET edenlerin hep önü açılmış, hızla yükselmişler. Türkiye karşıtı GÜÇLÜ LOBİLERİ anlatıyor Kamuran İnan. İçimizdeki İNGİLİZLER, içimizdeki İsrailliler'i anlattık hep bu sütunlarda.

Bu ülkede devleti yönetip, içeridekileri aşamadığını belirten bir TÜRKİYE CUMHURİYETİ bakanı var ortada. "Yabancı partilere çalışan, medya ile görüşen toplam 407 dernek var" diyor. Evet bu ülkede faaliyet gösteren ve Türkiye aleyhine dışarıya ÖPÜCÜK gönderen, belge sızdıran 407 dernek... Ve ÜRKÜTÜCÜ bir rakam veriyor Kamuran İnan; "Bu değişik dernekler ve çeşitli örgütler çerçevesinde devlet aleyhinde faaliyet gösteren 205 bin insan mevcut. Hepsi de TÜRK!" 407 dernek, 205 bin insan ve İHANET...

Böyle bir kapasite bu ülkede olduğu sürece HEP GELECEKLER... Önemli olan bizim ne yapacağımız. 100 yıldır uyutulduğumuz gibi aynen mışıl mışıl mı? Yoksa son 10 yıldaki uyanışa devam mı? Adamların "Türkiye 2050'de süper güç" diye dövünüp uykuları kaçıyor. Biz tekrar uyutulmak için içeriden OPERASYON HAPLARI'na talim ediyoruz. Ne yapalım? Süper GÜÇ'süzlüğe dönelim mi? HAPI YUTALIM MI?

27 Ocak 2014 Pazartesi

Fethullah Gülen'in BBC'den Güney Yıldız'a verdiği mülakat şöyle:

Gündemde oluşan tüm eleştirlere ince ayar ve açıklık babında bugüne uyarlama yapılmışhaliyle güncelleme bir roportaj... Yapılanları değiştirebilirmisiniz.Halkın zararını geri getirebilirmisiniz. Devlet bir oyuncakmıdır. Millet sizin ince ayar çektiğiniz bir parkurmudur. İlahi adalet elbet dersini verecektir.
dinliyelim

Fethullah Gülen'in BBC'den Güney Yıldız'a verdiği mülakat şöyle:
Güney Yıldız: AK Parti hükümeti Hizmet hareketiyle bağlantılı polislere ve savcılara yönelik bir tasfiye hareketi yürüttüğünü ifade ediyor. Bu sizi endişelendiriyor mu? Devlet içindeki bu tasfiyeler hareketinize ne kadar zarar veriyor?
Her yanlışlık bizi rahatsız edebilir. Ama tasfiyeye tabi tuttukları, tayin ettikleri her kişi cemaatten demek doğru değil. O insanların içinde zannediyorum sosyal demokratlar var, milliyetçiler var, ulusalcılar var. Ve bir de elimizde değil, "sakın, zinhar, bize karşı sempati duymayın, bizim hizmetimizin içinde, hareketimizin içinde görünmeyin diye ilan vermek gibi bir sorumluluğumuz yok. Sempati duyabilirler. Başka zaman da ifade ettiğim gibi, şimdi bunların sağa sola savurdukları insanların binde birini tanımam. Mübalağa yapmıyorum burada, çünkü Allah bunun hesabını sorar benden. Sonradan bu ortaya da çıkabilir, bu insanlar, savcısı, hâkimi, emniyetçisi, yerlerine dönmek istedikleri zaman herhalde orijinlerini ortaya koyacaklardır.

"Ben şu çizgide bir insanım, şöyle düşünüyorum" diyeceklerdir. O zaman biz utanmayacağız, belki başkaları utanacak. Burada kurunun yanında yaşın yanması gibi, Türk atasözüdür bu. Zannediyorum onlar da vicdanlarıyla böyle yüz yüze gelince, kendilerini hesaba çekeceklerdir.

'Onların hissiyatına göre, düşüncelerine göre hareket etmemek bir cinayet sayılıyor'
BBC: Hizmet hareketinin yaklaşık 50 yıllık tarihinde yaşadığı en zor dönemin bu dönem olduğu fikrine katılıyor musunuz? Geçmişte Said-i Nursi'nin tek parti döneminde yaşadıklarıyla paralellik görüyor musunuz?
Onların hissiyatına göre, düşüncelerine göre hareket etmemek bir cinayet sayılıyor. Bu bizim kabahatimiz olabilir. Bir de inancım o benim; bu yaşadıklarımızı Cenab-ı Allah'ın bizi cezalandırması şeklinde değerlendiriyorum. Siz Bediuzzaman'dan bahsettiniz; o bir yerde diyor ki 'Ben bunca zaman bana çektirenlerin hikmetini şimdi anlıyorum. Benim suçum Hizmeti Kur'aniyyeyi maddi manevi terakkiyatima alet etmekliğimmiş" der. Oysaki yapılan şeyler sadece Allah rızası için ihlasla yapılmalı. Ve yapılan şeyler insanlığa bir şeyler kazandırmalı. İnsanlık ondan bir şey kazanmalı. Havada uçmak, suda batmadan gitmek için insan kendisini dine diyanete verirse şayet o da yine ihlasa muhalif bir tavır ve davranış olduğundan dolayı Allah cezalandırır.

Bir ayette denir ki "Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir." Dosdoğru bir yolda olduğumuzu söylediğimiz halde, adanmışların yolunda yürüdüğümüzü söylediğimiz halde tam öyle adanmışlara yakışır, yaraşır hareket etmediğimiz için Allah tokatlıyor olabilir bizi. Ama bu onların doğru yaptığı anlamına gelmez. Allah onlara da hesabını sorar bu yaptıklarının.

'Yolsuzluk olduğu muhakkak… kimsenin değiştirmeye gücü yetmez'
BBC: Türkiye'deki yolsuzluk operasyonu ve bunun etrafında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Neresinden başlayayım bilemiyorum da… Bir yolsuzluk olduğu muhakkak. Bunu herkes kabul ediyor. Eskiden avam-havas derlerdi. Halktan, okumuş insanlara, elite kadar herkes hemen meselenin mahiyetini görüyor, biliyor. Değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez. Fakat bir rahatsızlık vardı herhalde, cemaate karşı bir rahatsızlık vardı. Bu vesile ittihaz edildi. Esas o işi yapan hâkimler ve savcılar sağa sola savruldular.

'Paralel devlet söylemi, yolsuzluğu unutturdu'
O insanlar geriye dönerken herhalde orijinlerini ortaya koyarak döneceklerdir. Bunların içinde milliyetçilerden insanlar olacaktır, mesela MHP'den insanlar olduğu ortaya çıkacaktır, hâkimden, savcıdan, polisten. Ulusalcılardan insanlar olduğu ortaya çıkacaktır. Ama meseleyi biraz büyük göstermek, böyle yer yere nüfuz etmiş, her yere sirayet etmiş, tamamen bunların dedikleri gibi, alternatif bir devlet gibi, paralel bir devlet gibi falan, meseleyi gösterme adına, böyle bu savurdukları insanların hepsinin aynı düşünceyi aynı duyguyu paylaştığını iddia ettiler.

'Hareketi olduğundan büyük gösteriyorlar'
Biraz büyük gösterme, biraz kendi tabanlarını koparma, koparmaya çalışma, harekete karşı rahatsızlıklarını, böyle bir fırsat zuhur edince, ortaya çıkınca, değerlendirme gibi bir şey oldu zannediyorum. Belki onlar da bir gün nadim olup ağlayacaklar buna, pişmanlıklarını ifade edecekler.

Daha önce de başımıza gelen şeylerden dolayı belki yüz tane insan emaille, "Ne olur hakkınızı helal edin, size karşı haksızlık yaptık" dediler. Askeri dönemlerde de oldu bu, başka yine böyle herkesi vesayetleri altına almak isteyen insanlar tarafından da oldu. Tarihi tekerrürler devr-ü daimi içinde hep olageldi bunlar, hususiyle yakın zamanda. Pişman olanlar olacak, sözlerini tashih etmeye çalışacaklar, fakat şu anda mesele bu istikamette gelişiyor. Bir de medyada da yandaş olanlar var, taraftar olanlar var, onlar da bazı meseleleri çarpıtıyorlar.

'Türkiye'ye de kaybettiriyor'
Yine ben buradaydım, Haziran fırtınası diyoruz, 1999 yılıydı, medya aynı şeyi yaptı, 7-8 sene o mahkeme devam etti, ondan sonra beraat alındı. Temyiz de tasdik etti onu. Bu konuyla alakalı burada bir akademisyen esasen bir kitap hazırladı, yazdı. Hatta benim unuttuğum yerleri bile o çok canlı olarak o kitapta ifade etti. Yani o türlü hadiseler hep olageldi. Bu da onlardan bir tanesi. Bundan sonra da yine olacağa benzer. Ama bu olan şeyler bir yönüyle Türkiye'ye de kaybettiriyor zannediyorum. Amerika Birleşik Devletleri'nin bakışına, Avrupa Parlamentosu'nun bakışına olumsuz şekilde aksedecektir bunlar. Çünkü anti-demokratik şeyler yapılıyor. Hukuka aykırı şeyler yapılıyor. Bunu hemen herkes söylüyor şimdilerde.

Ama bu mesele hemen böyle çabuk düzelebilir mi? Yeniden iş rayına oturtulabilir mi?
İnsaflı olmaya bağlı, fakir, ben, birazda rahatsızlığım sebebiyle bu mevzuda, müdafaa sadedinde hiçbir şey söylemedim. Hiç bir şey söylememeye de kararlıyım bu mevzuda. Belki bazı arkadaşlar sadece hukuki ifade ile tavzihler, tashihler, belki tekzipler yapıyorlar. Kendileri de işin içinde mütalaa edilenler bunu yapıyorlar ama ben o mevzuda bir fikirde bulunmadım, bir mütalaada bulunmadım. Böyle davranmaya da devam edeceğim. Evet, bir şey konuşmayacağım.

BBC: Hareketinizi "paralel bir devlet" oluşturmakla suçlayan yalnızca Başbakan Erdoğan değil, başka kesimler de bu iddiaları dile getiriyor ve sizin bir çeşit talimatınız olmadıkça yolsuzluk operasyonu gibi bir operasyonun başlamayacağını söylüyorlar.
Bu medyaya da düştü, kendileri de biliyorlar. 8-10 ay evvel Milli İstihbarat haber vermiş. Milli istihbarat, Sayın Başbakan'ın emrinde çalışan bir müsteşarlık, haber vermiş. Bu araştırmalar yapılıyormuş, tespitler yapılmış, şimdiye kadar yapılageldiği şekilde onlar böyle bir operasyonda bulunmuşlar. Burada bir hususu izah edeyim ben, müsaadenizle. Bir arkadaşımız geçen gün bir şey anlattı: "Ben bir caddede gidiyordum arabayla, kırmızı ışıkta durdum sonra arkadan gelen, hızlı gelen bir polis arabası benim arabama çarptı, arkadan. Sonra geldi üzerime yürüdü benim. Ne diye durdun ben de geldim çarptım. Ben de ona dedim ki, kırmızı ışıkta durmanın kaldırıldığına dair bir kanun bilmiyordum, ben onun için durdum. Kusura bakmayın yanlış yaptık."

'Paralel devlet söylemi, yolsuzluğu unutturuyor'
Böyle rüşvetler, irtikâplar, ihtilaslar, bu mevzuda adam kayırmalar, ihalelere fesat karıştırmalar bunlar şimdiye kadar hep suç sayılıyormuş. Dolayısıyla, yani kendilerine böyle bir şey verilmiş, siz başkalarının üzerine gidin bu mevzuda, bilmeyerek onlar da, biraz evvel bahsettiğim gibi, gayri mütecanis o yapı, adli yapı, emniyet yapısı, bunların üzerine gitmişler. Bilememişler yani o mevzuda bunların suç olmaktan çıkarıldığını bilememişler ve yapmışlar bu meseleyi. Bu onları rahatsız ettiğinden dolayı. Dolayısıyla sadece paralel devlet üzerinde duruldu. Yapılan esasen o mesavi diyebileceğimiz, o kötülükler diyebileceğimiz, rüşvetler, ihaleye fesat karıştırmalar, onlardan hiç bahsedilmiyor yani. Onlar, olağan bir şey gibi gösterilmeye çalışılıyor.

'Getirdikleri insanları gönderdiler, bunları da gönderirler'
Benden emir almaları mümkün değil yani, Türkiye'de her yerde, her şehirde, nerede böyle bir hadise çıktıysa hemen polisin üzerine, orada savcının üzerine, hâkimin üzerine yürüdüler. Onları kaldırıp attılar, daha evvel de öyle bir şey yapmışlardı. Bunlar getirdikleri insanlar. Zannediyorum, bunlar da bir şey yapsalar, bunlar da gider, yine başkalarını getirirler. Bu açıdan, öyle bir karmaşa söz konusu zannediyorum. Benimle alakası yok bu meselenin. Başka vesilelerle de arz ettiğim gibi, ben o işi yapan insanların, operasyonlara giren insanların binde birini bile tanımıyorum. Bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim.

'Pişmanlık duymam. Kaderi de tenkit etmem'
BBC: Sıklıkla hareketinizi siyasetten uzak tutma isteğinizden söz ediyorsunuz. Son dönemde giderek siyasi tartışmaların odağı haline gelmesi sürecinde pişmanlık duyduğunuz bir durum ya da hareket oldu mu?
Pişmanlık duymam. Kaderi de tenkit etmem. Onu tenkit sayılacak şeyler aklıma geldiğinde istiğfar eder. Biraz önce söylediğim mülahazalara bağlayarak Rabbimizle münasebetimizi tam tutamadığımızdan dolayı, Allah başkalarının eliyle cezalandırıyor bizi.

Hadis diye rivayet edilen bir söz var; "Zalim Allah'ın kılıcıdır. Allah onunla intikam alır sonra döner ondan da intikam alır." Pişmanlık değil ama bu vesile ile kendimizle yüzleşebiliyorsak.. Hazret-i Ömer'e nispet edilen bir söz var: "Hesap faslı gelmeden kendinizle yüzleşin, hesaplaşın." Meseleye biraz böyle bakıyorum. Bu, arkadaşlarımızın yaptıkları her şey milimi milimine doğruydu demek değil yani.

BBC: AK Parti iktidarının önemli bir dönemi boyunca, bu parti ile ortak bir zemin bulup, belirli düzeylerde desteklediniz. Daha sonraki dönemde ise Kürt meselesinin çözüm süreci ve Mavi Marmara olayı dolayısıyla İsrail ile ilişkiler üzerinden ayrıştığınız ayrımlara gidildiği değerlendirmeleri yapılıyor.
Hiçbir siyasi partiyle hiçbir zaman bütün bütün aynı çizgide olmadık. Hangi parti olursa olsun, yani bu MHP de olabilir, CHP de olabilir, AK Parti de olabilir, DYP de olabilir, ANAP da olabilir; bu iki parti bugün yok gibi. Bunların isabetli işlerini, yerinde işlerini desteklemek insani bir vazife gibi geldi bize hep. Nitekim referandumda ben şimdiye kadar hiçbir zaman demediğim bir şeyi dedim. Bu demokratik bir açılımdır. Demokratik bir referandumdur. Bu mevzuda herkes 'Evet' demeli.

Mavi Marmara açıklaması
Ama meseleyi Mavi Marmara'ya dayandırıyorlar. Röportajdan son bir iki soru sordular bana, 'bunu nasıl görüyorsunuz?'. Ben dedim ki: "Keşke diplomasi sonuna kadar kullanılsaydı, kaba kuvvetle işin üzerine gidilmeseydi. Bunlar değişik problemlere, sosyal problemlere sebebiyet verir, komplikasyonlara sebebiyet verir." Burada mesele gazeteye nasıl manşet yaptı bilemiyorum. O Türkiye'de farklı şekilde değerlendirildi. Yani, kendi insanımızın aleyhine başkalarının yanında yerini alma gibi bir şey. Fakat bir probleme meydan vermemek için esasen öyle bir mülahaza arz ettim. Bugün de olsa yine aynı şeyi arz ederim. Diplomasi sonuna kadar kullanılmalı bence. Kan dökmeye, insanlara kıymaya, insanları cepheye sürmeye gitmemek lazım. Mülahazamdı. Herhalde o irtibatı da, o iltisaki da biraz o mülahazaya bağlıyorlar.

BBC: Kürt sorunuyla ilgili belki fikirlerinizi daha netleştirmeniz açısından bir soru daha sormak istiyorum. Kürt meselesinin çözümüyle ilgili biz daha önce harekete geçtik, okullar açtık dediniz. Fakat daha sonrasında, o günlerde buna iltifat edilmediğini söylediniz. Fakat daha sonrasında, özellikle son dört beş yılda, birincisi KCK soruşturmaları, ikincisi Oslo görüşmelerinin sızdırılması konusu, daha sonra da bu 7 Şubat'ta MİT'e yönelik yapılan operasyon, bunlar hep size mal edildi. Siz bir mülakatınızda, Kürtçe anadilin tartışılmaması gerektiğini söylediniz. Sizin özellikle karşı olduğunuz şey örgütle yapılan müzakereler konusu mu?
Örgütle müzakere yapılabilir, bir beis görmüyoruz onda. Fakat devletin, itibarı onuru korunarak yapılmalı. Öyle yaparsanız yarın tarih ona, "paralel yapı budur" der. Yani onlarla görüşürseniz "paralel yapı budur" der. Bir şey diyemem ben ona, yani işte çocuk katili falan dediler, terörist dediler. Devlet de yakalarken zaten bir terörist olarak yakaladı Türkiye'ye getirttirdi. O günkü mahkemeler onu içeriye attı, bu iktidar yoktu o zaman daha evvelkiler içeriye attılar. Aleyhinde bir şeyimiz olmadı da fakat onları şu anda da aleyhte belli tavırları var. Ve Türkiye'de ki mevcut idare de zannediyorum gelecekleri adına o bölge insani ile iyi geçinme, şirin geçinme, onların gücünü de arkalarına alma adına o meseleyi de yine cemaat, camia, hareket dedikleri kesime fatura etmek için öyle bir gayret içine girdiler.

'Demokrasi desteğime karşı kıyamet kopardılar'
O hâkimler kurulu, HSYK falan, demokratik bir çerçevede bir şekil almalı. Evet, bunu burada sadece söylemedim; 20 sene evvel demokrasi geriye dönüşü olmayan bir vetiredir, süreçtir dediğimde, bugün aleyhte yazıp çizen insanlar o zaman da yine kıyamet kopardılar: "Ne demek yani, Müslümanlıkla demokrasinin ne alakası var?" diye. Sonra daha ötesini de dediler onlar. Kendileri daha ötesini dediler, her şey de olabilir dediler.

Bu açıdan böyle aynı çizgiyi paylaşma demek değil. Ama onların makul bir yanları varsa, hukuk adına makul bir yanları varsa, demokratik açıdan makul yanları varsa, millet hizmet etme gibi bir yanları varsa, çevreleriyle iyi münasebet kurma adına pozitif saydığımız bir yanları varsa, bu hususlarda müşterek gibi görünebiliriz, aynı karede görünebiliriz. Oy vermenin dışında da bizim hiçbir siyasi partiyle alakamız olmadı. Böyle derken belki sempati duyan iki tane insan, kendileri istemişlerdir de iki tane insan girmiştir o partinin içine. Yoksa başka kişiler de yönlendirilebilir. O partinin omurgasını teşkil ederdi bugün. Çok farklı sesler olabilirdi orada. Ama öyle bir arzumuz olmadı.

'Kürt meselesinde sürece biz onlardan evvel destek verdik'
İkincisi bu Kürt meselesinde, o sürece biz onlardan evvel destek verdik. Yani, Fakir'in yaptığı şey sadece bir teşviktir, teşvikten ibarettir. Kendilerine bu mevzuda yazılı bir kısım dokümanlar da arz etmiştim. Yani, oraya, o bölgeye sahip çıkılması lazım. Eğitim adına sahip çıkılması lazım, sağlık adına sahip çıkılması lazım, ilahiyat adına, camilerin imamları müezzinleri adına sahip çıkılması lazım, emniyet teşkilatı adına sahip çıkılması lazım.

Siz sahip çıkmazsanız, şimdiye kadar bir kısım gadre uğradı o insanlar, bu meseleyi büyüterek gelecek nesillere intikal ettirirler. Fakat iltifat edilmedi bu meselelere. Belki on küsur sene oldu, bu mevzuda biz tekliflerimizi onlardan evvel sunduk. Onlar bu mevzuda bir şey yapmayınca; fakir, bilmiyorum arkadaşların, dostların, muhiblerin, sempatizanların neler yaptığını bilmiyorum. Ama o bölgede okullar açıldı. Okuma salonları açıldı. Bir yönüyle dağa gitmenin yolu eğitimle kesilmeye çalışıldı. Bunlar yapıldı.

Fakat her nedense karalama adına yine surecin aleyhinde gibi gösterdiler. Katiyyen ve katibeten. Ama, meseleye yaklaşımı keyfiyeti farklıydı. Biz eğitimle çözelim, vifak ve ittifakı temin etmek suretiyle çözelim. Aynı zamanda fakirliği gidermekle oralarda yatırım yapmakla o meseleyi çözelim ve büyük ölçüde de oldu bu. Sadece Türkiye'nin içinde değil Kuzey Irak'ta da oldu. Bunu yaptılar. Ben gitmedim görmedim ama yapılan şeyler dillere destan denebilecek mahiyette.

Onun orada hareket dedikleri camiaya karşı esasen bir iftira var. Haksız bir tecavüz var, bir saldırı var. O mevzuda da öyle düşündük, öyle olmasını isabetli gördük. Bütün dünyaya karşı Hz. Mevlana gibi, yani bir ayağımız işin merkezinde, kendi düşünce dünyamızda, mefkuremizde, gayeyi hayalimizde. Bir değer taraftan da bütün insanlığa sevgiyle açılma. Genel felsefemiz bu. Yakından fakiri tanıyanlar bilirler. Daha sonra devlet o işe sahip çıktı belki ama. Fakat Türkiye'de sağa - sola savrulmuş, atılmış, Ortodokslarla, Ermenilerle defaatle bir araya geldik. Aynı sofrada aynı çanağa kaşık çaldık, onlarla. İlk defa Cenab-ı Hakk'ın lütuf etmesiyle o kapı, arkadaşlarımız, dostlarımız taraftarlarımız tarafından açıldı.

'İsrail'i milletimize tercih etmiyoruz'
Bazı meselelerde İsrail'le müşterek Orta Doğu projesi falan falan diyorlar. Belki oradaki Haham'la görüşmüşüzdür, 500. Yüzyıl Vakfı'nın Başkanı bir zamanlar Pinto idi, onunla görüşmüşüzdür. İshak Alaton var, samimi. Hareketin yurt dışında yaptığı şeyleri takdirle karşılayan, hatta burada da bazı problemlerin üzerine giden insanlar. Onlar da yaptıkları bu şeyleri biraz insanî değerlere bağlı olarak yaptılar. Bu kadar münasebet, buna kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur zannediyorum. İsrail yanlısı gibi gösterme, tamamen onları kendi milletimize tercih ediyor gibi gösterme, buna dair bir şey yok. Bir insan olarak onları da kabul etme, insanlığın iftihar tablosunun yaptığı gibi kabul etme ayrı mesele.

'Öcalan'la ve dağdakilerle görüşmenin karşısında değiliz'
Açıktan açığa ben hiç bir şey söylemedim, fakat bir dönemde terörist ilan ettikleri, müebbet hapse mahkûm ettikleri hatta idamı söz konusu olduğu zannediyorum. Avrupa Birliği'nin o mevzuda kati bir tavrı olduğundan dolayı böyle bir şeye gidilmedi. Hatta MHP'nin tavrı da oydu, AKP'nin tavrı da belki de oydu geldikten sonra. Fakat sonra hangi mülahazaya binaen bilemiyorum onlara şirin görünmek suretiyle bölgede, öylede de dersem suizan olabilir seçime matuf bir tavır olabilir yani. Aslında Türkiye Cumhuriyeti Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Abhazasıyla bir millet yani, Anadolu insanı diyoruz, hatta çok defa o tabiri kullanıyoruz. Birlik ve beraberlik adına, terminolojide bu da çok önemli bir şey ifade ediyor. Ne Oslo görüşmesi, ne PKK'nın adadaki insanıyla görüşme mevzuu, ne dağdakilerle görüşme mevzuu, onun karşısında olmadık. Fakir'in yine yakın zamanda bir mülakat münasebetiyle, söylediğim dediğim bir şey oldu, "Sulh esastır, anlaşma esastır" dedik. Bunlara saygı duyan insanlar da belki o toplum içinde yüzde 80'dir. Bunları istemeyen sadece dağdaki insanlardır. İran'ın tesirinde olan insanlar, Suriye'nin tesirinde olan insanlardır. Bunlar rahatsızlık duyuyor, yani Cemil Bayık rahatsızlık duyuyor, Fehman Hüseyin rahatsızlık duyuyordur. İran'daki PJAK'ın içindeki insanlar bunlardan rahatsızlık duyuyorlardır. Yani ne diye, işte onlar da aynı şeyi söylüyordur: "Asimile etmek istiyorsunuz Kürtleri." Oysaki fakir, hem dedim, hem de tavsiye ettim, fakirle görüşen insanlara hep, televizyonda Kürtçe dersi verilmesi, onlara bakan öyle bir televizyon kanalının açılması. Aynı zamanda Kürtçe'nin seçmeli bir ders olarak okullarda okutulması, üniversitelerde okutulması. Yani yapılması gerekli olan bu makul şeylerin hepsi söylendi tarafımızdan. Bunları toplasak belki bir mücellit olur. Fakat nedense, onlara karşı da, hareketi ve hizmeti böyle kötü göstermek adına, sürecin karşısında gibi hep belli bir kesimde, bir medyada öyle işlendi mesela. Bizim orada Kürt vatandaşlara karsı yaptığımız şeylerden dolayı Öcalan'ın rahatsızlığı vardı yani okuma salonlarından kültür lokallerinden dağa gitmenin önünü kesme adına, orada ki o fakir insanlara çıkma adına rahatsızlıkları vardı. Dağın da rahatsızlığı vardı, Suriye'dekilerin, PYD'nin de rahatsızlığı vardı. İran'daki PJAK'ın da rahatsızlığı vardı bu mevzuda.
Dağın yolu kesilmesin istiyorlardı ve milletin, Kürt-Türk birliği ve bütünlüğü adına ve ittifakı adına yapılan şeylerden rahatsızlık duyuyorlardı. Türk milletine karşı hep böyle kin ve nefret olsun, katiyen uzlaştırıcı barıştırıcı bir şey olmasın rahatsızlığı vardı.

BBC: Seçim dönemi, Türkiye'de olsanız AK Parti için ya da Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyması durumunda Erdoğan için oy kullanır mıydınız?
Hayatımda şimdiye kadar bir kere oy kullanmak nasip oldu. Ya içerdeydim, ya kaçıyordum veya o haklardan mahrum edildiğim dönemdeydim, bir kere oy kullandım. O da merhum Turgut Özal İzmir'den adaylığını koymuştu milletvekilliğine. O zaman Necmettin Erbakan'ın partisinden koymuşlardı.
Bir de benim Edirne'de imamlık yaptığım dönemde, oranın müftüsü olan Yaşar Tunagür önemli bir simaydı. İkisi de İzmir'den adaylıklarını koymuşlardı.
Ben sadece o zaman oy kullandım. Onlar için oyumu kullandım. Sonra nasip olmadı yani. Oy kullanma aleyhinde olmadım. Kullanmama gibi bir şey yapmadım. O demokratik bir haktır. Herkesin de kullanmasını arzu ederim. Şimdi de ben o mevzuda referandum da olduğu gibi bir şey söyleme niyetinde değilim. O farklı bir şeydi. Belki bir şey desem şöyle derim, "Kim hak hukuk karsısında dik duruyorsa, sağlam ise, sağlam duruyor ise, kim demokrasiye saygılı ise, çevresi ile iyi geçiniyor ise"- eğer bir şey diyeceksem böyle derim. Hani onu da diyeyim mi, demeyeyim mi düşüneceğim. Efendim ona oyunuzu verin diyebilirim yani. Ve bu parti seçme mevzu, insanların o mevzuda ferasetlerine, kiyasetlerine kendi akıllarına ve mantıklarına karşı hakaret sayarım onu. Herkes her şeyi ayan beyan görüyor yani. Tercihte onları birine yönlendirmeye zorlama gibi bir tavrım olmaz.

BBC: Uluslararası düzeyde inançlar arası diyalogdan söz ediyorsunuz ancak Türkiye'de Sünnilerle Aleviler arasında da büyük uçurumlar var. Sizin Cemevi-Cami birlikteliği projesinden ilk söz edişiniz sanırım 1995'li yıllara rastlıyor. Ancak projenin uygulamaya geçirildiği dönemde Alevilerin bazı kesimlerinde güçlü bir asimilasyon kaygısı dile getirildi. Alevilerin bu kaygılarına nasıl cevap verebilirsiniz?
Herkes öyle düşünmüyor zannediyorum. O meseleyi takdirle karşılayan insanlar da var.
Hususiyle Türkiye'deki önemli böyle bilinen Aleviler, Profesör İzzettin Doğan Bey gibi. Onunla eski yıllarda tanıştık görüştük. Ben kendilerini ziyarete gittim evlerine, o bize geldi. Öyle bir meselenin problem olabileceğini bir gün, ta o zamanlar düşündük. Bunun Türkiye'deki Alevi kardeşlerimizle esasen birlik ve beraberlik adına önemli bir şey olduğuna inandık. Yanılmış olabiliriz burada, insan her şeyinde yanılabilir. Fakat çokları tasvip ettiler bu meseleyi. Asimilasyon mevzuunu bazıları dillendirdiler. Bu dillendirenler arasında bazen Hazreti Ali'yi tanımayanlar var ki bunlara Ali'siz Aleviler deniyor genelde. Yani "Ali sembolik bir kahraman, bazı şeylere başkaldırmış, bundan dolayı da takdir edilecek bir insan.

Ama Ali Müslümandı, Ali'nin dini düşüncesi şuydu buydu gibi meseleler bunlar bizi çok alakadar etmez" diyenler büyük ölçüde karşı çıktılar.
Zannediyorum bir gün onlar da pişman olacaklar. Cami-Cemevi meselesi katiyen kimsenin kimseyi asimile etmesi gibi bir meseleye binaen yapılmadı. Ancak, senelerden beri, yani Sünnilere bazı şeyler telkin edildi. Aleviler, hâşâ yamyamlar gibi sizi yiyecekler, Alevilere de öyle telkin edildi, Sünniler sizi yamyam gibi yiyecekler dediler. Türkiye'de 38'li, 39'lu yıllarda, onlara karşı, Dersim hadisesi münasebetiyle devletin de öyle bir tavrı olduğundan dolayı, o travmayla, bu ortada gezen nesepsiz sözler düşünceler kabul edildi, kabul gördü. İnsanlar böyle, Cami'de isteyen gider namaz kılar, Cemevi'ne de giderler onlar semah yaparlar. Çıktıkları yerde ortak bir mekânda bazen yemek yerler, çay içerler, bahçede otururlar ve herkes birbirini yemediğini görür orada. O yeme meselesi şuur altı müktesebat meselesi haline gelmiş yani. Onun rüyaları görülerek oturuluyor kalkılıyor gibi, onu biraz zaman gösterecek.

'Alevilere Diyanet'e tanınan imkânlar tanınmalı'
Kaldı ki, 15- 20 yıl evvel, o Cami ve Cemevi meselesi zaten olmuş. Türkiye'de bunu medya da verdi. Yani yeni bir şey değil. Ama bu medyatik bir konu oldu, belki onun da faydası vardı. Eşi yapılabilirdi bunun yani, Ankara'da olduysa bu, İzmir'de de olacaktır, İstanbul'da da olacaktır. Yoğunlukla Alevi vatandaşlarımızın bulunduğu yerlerde olacaktır. Bunlara Diyanet camiasına tanınan imkânlar da tanınacaktır, yani o mülahazalarla oldu. Dedeler gelsin o işin başına onlara maaş bağlansın.

Onlar kendi değerlerini, orada yaşasın ve temsil etsinler. Sünniler de kendi değerlerini temsil etsinler. O kardeşliği böyle fiilen tesis etmeye matuf bir hamleydi. Kimsenin asimilasyon diye bir düşüncesi yok.

Fethullah Gülen'in 'haftalık sohbetlerini' yaptığı salonlardan biri. Bir de Alevi, Alevi olunca yani, Hazret-i Ali'ye karşı sempati duyulunca. Bazen, İran esasen, Persler bu meseleye sahip çıktılar. Türkiye'den insanları Kum'a götürdüler. Türkiye'ye bunlardan dönen insanlar, Türk milletine karşı esasen, içlerinde bazıları bir düşmanlık duymaya başladı. Anadolu'nun Alevi'si başkadır, onlar Şii. Ayrı, ama Türkiye'deki Aleviler, bizim geçmişten bin-iki bin yıllık geleneklerimize saygılı Aleviler bunlar. Kendilerine göre, ibadet veya işte ayin, Mevlana'nın seması gibi onların da Semahı var. Bunları çok ayrılık sebebi saymamak lazım, bunları saygıyla karşılamak lazım. Bu vehimlere, paranoyalara gelince, onu zaman gösterecek yani, kimsenin kimseyi asimile etme gibi bir amacının olmadığını zaman gösterecek.

BBC: Hizmet hareketinin amaçlarıyla ilgili, şeffaf olmamasına yönelik bazı iddialar var. Bunu açmak için, sizin nasıl bir Türkiye vizyonunuz var? Türkiye merkezli düşünürsek, sizce Türkiye'nin en acil sorunları neler ve nasıl çözümler öneriyorsunuz?
Belki en acil sorunlar, şu anda da yine gündemdeki yerini koruyan ihtilaflar, iftiraklardır. Bu ta Meşrutiyet yıllarında Büyük İnsan (Said-i Nursi) tarafından söylenmiş. Yani bizim üç tane rahatsızlığımız var. Bir: manasız, mantıksız, mesnedi olmayan, sağlam blokaja oturmayan, farklı düşünceler, birbirini yemeye matuf düşünceler. Bu bir hastalık, bu hastalığın giderilmesi lazım. Cami-Cemevi ile giderilecekse onu yapacaksınız, Türk-Kürt meselesinde şayet kendinizi anlatmak suretiyle eğitim faaliyetleriyle, onları başkalarının Türkiye'yi bölmek ve parçalamak isteyen insanların tesirinden kurtarmak suretiyle olacaksa şayet öyle yapacaksınız. Fakirlik mevzuu, bu da yine, ta o yıllarda, meşrutiyet yıllarında söylenmiş, bunun giderilmesi lazım, bu da bir hastalıktır. Bir de cehalet mevzuu, bu üç şeye karşı, o Büyük Zat ta o zaman, bir yönüyle bir savaş ilan edilmesini söylemiş. Bu açıdan, günümüzde de yani o meselenin değişmediği kanaatindeyim, yine ihtilaflar var, yine cehalet var, problem bunlar. Yine fakirlik var. Bir kesim eziliyor ve bütün bunlar değerlendiriliyor, bir manada değerlendiriliyor. Şimdi misyon olarak, belki şartların ve konjonktürün tesiriyle belki bazı yöntemlerde, bazı argümanları kullanmakta farklılık olabilir. O zamanlar, okuma salonu, kültür lokali, okul düşünülmemiş olabilir. Ama şimdi günümüzün şartları neyi gerektiriyorsa şayet o istikamette bir şeyler yapma. Bize gelince fakirinki sadece teşvikten ibaret olmuştur. Rusya çözüldüğü zaman, orada, bizim bir sürü Orta Asya'da soydaşlarımız var. Bizim kökümüz oraya dayanıyor. Bazılarımız, Özbekistan'dan, bazılarımız Türkmenistan'dan kalkmış gelmişiz. Bu insanlara sahip çıkalım falan dedik. Belki o zaman beş on tane insan gitti. Bu bir süreç oldu artık, sonradan arttıkça arttı hemen sonra dünyanın dört bir yanına, aynı sevgi meşalesiyle, hep hicret etmeler oldu. Allah'ın izni inayetiyle, bir yönüyle yine Mevlana'nın tuttuğu ışıkla, diyor ki bir mum başka bir diğer mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez. Başkalarına böyle götürebileceğimiz değerlerimiz varsa götürürüz.Alacağımız şeyler varsa onları da alırız. Almaya, vermeye açık bulunuruz, mülahazasıyla.

Bunu çok farklı anlayışta olan insanlar makul buldular, mantıki buldular. Ve öyle kimseler, bu mevzuda, öyle cazip tekliflerde bulundular ki ihtimal vermezsiniz. Bir üniversite de ben yapayım dedi, bir okul da ben yapayım dedi. Böyle bir şey oldu yani.

'İcabında sükût dururuz'
BBC: Hem Hizmet hareketinden hem de karşı taraftan bazı figürler, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar gerginliğin durulmayacağını ve Türkiye'de sulhun hâkim olmayacağı anlamında ifadelerde buldular. Siz Türkiye'nin ve Hizmet'in yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz bu anlamda?
Hali hazırdaki bu isyan ruhu, bu kin ve nefret ruhu çabuk bastırılamaz. Bir yönüyle, kırılan onurlar oldu, dokunulan gururlar oldu. Bu birden bire bastırılamaz. Yeniden her şey böyle endazeden geçirilmiş gibi ahengine getirilemeyebilir. Fakat ümidimi hiç yitirmedim ben, yine olacağına inanıyorum. O mektup, son mektup meselesi de o istikamette bir şeydi yani, Cumhurbaşkanı'nın gönderdiği bir arkadaş vasıtasıyla. Benim talebeliğinden tanıdığım, Fehmi Bey, siz de bilirsiniz. Onlar da onu tasvip ettiler, Sayın Cumhurbaşkanı da tasvip etti.

Fakat muhatabın cumhurbaşkanı olarak seçilmesi mi, yoksa mektupta öyle işte, karşılıklı, değişik kesimlerin, medyadan değişik kesimlerin birbirlerini, sövüp saymamaları, bu işe bir son verilmesi meselesi mi, Sayın Başbakanı rahatsız etti bu. Bunu açıktan açığa konuştu, toplantıda konuştu. Toplantıda konuştu. Bir mabeyni hümayun var herhalde zannediyorum çevresinde. Mabeyn, padişahların etrafındaki insanlara deniyordu. Çevresinde zannediyorum meseleleri farklı intikal ettiriyorlar. Ben hâşâ bir insanda öyle bir dengesizlik, hele paranoya falan var, buna ne kalbim ne de vicdanım, ne de dilim varmaz böyle bir şey söylemeye. Ama bir yönüyle, böyle rahatsız edici şeylere sevk ediyorlar sanıyorum arkadaşı.

Fakat bu fırtınaların dineceğine inancımı hiç kaybetmedim. Allah'ın izni ve inayetiyle. İcabında sükût dururuz. Yani şuna kadar yolu var: dünyanın, geçen sene 140 ülkesinde falan okullar var dediler, dostluk bağları, dostluk köprüleri atılmış. Türkçe olimpiyatlarda bu mesele baş döndürücü şekilde sergileniyor. Kimse buna hayır demiyor, çok mükemmel bir şey.

'Çevik Bir gibi bunlara da haber gönderdim'
Yani arzu ederlerse o okulları bile kapatabilirler, devlet kapatabilir, kapatsınlar, ben sadece kapatmayın, sahip çıkın yani, bu öğretmenleri çekin dedim. Çevik Bir'e de demiştim bunu, bunlara da haber gönderdim defaatle. Siz müdürünü, öğretmenini tayin edin. Bu Türkiye'nin açılımıdır, yani milletimizin değişik dönemlerde, insani değerler adına, böyle açılımları olmuştur. Bu da onlardan bir tanesidir, hatta devlet-i aliye, belki 200 milyon insan vesayetinde bulunduğu dönemde böyle bir şey yapmaya muvaffak olamamış, bu yapılamamıştır.
Şimdilerde belki 160 ülkede fahri konsoloslar gibi, yabancı misyon şefleri gibi insanlar yetişmiş. Hatta önemli, hayati yerlere gelmiş bu insanlar. Bir yönüyle bu şu hakikate de dayandırılıyor.

Dünyanın her yerinde olmazsanız, olmak istediğiniz yerde olamazsınız. Küreselleşen bir dünyada, bunun için bunlar çok önemli, falana falana mal ediyor diye, çekememezlikten dolayı, kapamaya kalkmayın bunları, sahip çıkın.
Sizin olsun yani, o öğretmeni siz tayin edin. Müdürü siz tayin edin. Devam edegelsin. Askerler, Çevik Bir, buna cevabı sevap vermediği gibi. 16-17 sene evvel. Bunlar da cevabı sevap vermediler. Yani açığız.

İnsanlık adına yapılması gerekli şeyler. Kim yaparsa yapsın. Bu meselede ilk defa tohumu atan, bu dostlar taraftarlar, muhipler sempatizanlar olmuştur. Yine genel felsefemiz, sen tohum at git, onu kim hasat ederse etsin. Kim tımar ederse etsin. Genel düşüncemiz bu. Sadece milletimizin bütün insanlıkla münasebetleri adına, yapılması gerekli olan şeyleri yapmak gibi bir misyonumuz, bir mefkûremiz var.

Mefkûre tabirini Ziya Gökalp terminolojiye soktu. Gaye-i hayalimiz başka biri diyor, Fransızca idealimiz var. Bundan da durulmayacağız. Bunu hep yapmaya çalışacağız. İnsanlık adına, milletimiz adına…

23 Ocak 2014 Perşembe

The Cemaati Amerika Ölüm Vuruşuna Hazırlanan Hukuk Maşaları

The Cemaati Amerika Ölüm Vuruşuna Hazırlanan Hukuk Maşaları



The Cemaati Amerika bitti. bunun en büyük göstergesi olarak son vuruşa hazırlanmaları. Ölecek olanın son kez var gücüyle diri hareketi yaparak pilinin son hamlesinde kullanmak istemesi gayet normaldir. The Cemaati Amerikanın ülke içinde bu hamlenin zararlarını düşünesinden çok kendi menfaatlerinin kurtarmanın çabası içindeler Burada dikkat edilemesi gereken unsurun cemaatin içinden birilerinin PLANLI ayrılarak bittikten sonra farklı gölek giyerek devam etme istekleridir.Sermayeyi garantiye alarak geride masumları bırakacak olan bu hamlede çok can acıyacağı ve milletin çok kaybedeceği de söz konusudur.

**** ****

The Cemaati Amerika,
Hükümet’e yönelik 17 Aralık’ta başlayan yargı-polis darbesinde “operasyonlar” hız kesmiyor. Dalga dalga milli iradeye saldıran cunta yapılanmasının şimdi de 4. Dalga ile ölümcül vuruşa hazırlandığı iddia edildi. The Cemaati Amerikanın, Hükümet’e yönelik 17 Aralık’ta başlayan yargı-polis darbesinde “operasyonlar” hız kesmiyor. Dalga dalga milli iradeye saldıran cunta yapılanmasının şimdi de 4. Dalga ile ölümcül vuruşa hazırlandığı iddia edildi. İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde nöbet listelerinin yeni yapılacak “Ölüm vuruşu”na göre ayarlandığı ifade edilirken, Ağır Ceza’dan deneyimli bir hakimin sözleri yargı kulislerinde yankılanıyor.



The Cemaati Amerikanın özellikle yaydığı, Kulislerde dolaşan söylentiye göre İstanbul Ağır Ceza Reislerinden önemli bir isim, hakim ve savcılara şunları söyledi: 
“Hükümeti devirmeye yönelik operasyonu yürüten savcıların geçici görevle başka yerlere gönderilmesi önemli değil. Savcılar ve emir aldıkları kişiler, onlara kısa sürede görevlerine döneceklerini söylüyor. Görev yerleri değişen operasyon savcılarının hepsinin yeni görev yerlerine gitmeyip 10 günlük izne ayrılması bunun göstergesi!”

17 Aralık süreciyle başlayan Hükümete yönelik yargı-emniyet cuntasının ve ona bağlı paralel medyanın, Türkiye’yi yurt dışına ispiyonlaması, MİT’i hedefine koyması, İHH’ya yönelik operasyonlar yapmasının hep bir amaca yönelik olduğu belirtiliyor. Solcu ve ulusalcı olarak bilinen isimlerin davaları beraatle sonuçlanırken, Hükümet’e yakın olduğu ileri sürülen kişilerin davaları da hapis kararıyla sonuçlanıyor. Yargıdaki paralel yapının, bu kararlarla ulusalcı ve sol kesimlere seçimler öncesi “Sosyal demokrat bir partide buluşalım” mesajı verdiği ifade ediliyor. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, daha düne kadar “Hizmet Hareketi” hakkında en ağır ifadeleri kullanırken bugün “Mazlumun yanındayız” diyerek Cemaat’le dirsek teması kurmasının da “Aynı kurgunun parçası olduğu” söyleniyor. Dışarıda hazırlanan bazı senaryoların paralel yapıların eliyle uygulamaya sokulduğu iddia edilirken, son 1 haftada yaşananların da “Ulusalcı” ve “Sol” kesimlere mesaj niteliği taşıdığı görülüyor.
Peki yargı son bir haftadır hangi olayda hangi kararları verdi?
- RTÜK Başkanı Davut Dursun ve eski RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın da aralarında bulunduğu 6 sanığa, 1 yıl 15 gün hapis cezası verildi. Halbuki, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması” “Erteleme” ve “Para cezası” kararı verilebilirdi.
- Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Emin ağaoğlu, Gezi Parkı eylemlerine katıldığı ve polisin müdahalesini engellemeye çalıştığı iddiasıyla hakkında açılan davada beraat etti.
- Operasyoncu Savcı Muammer Akkaş, Hrant Dink davasında “Operasyon aşamasına gelindiği için dosyanın kendisinden alındığı” yönünde açıklamada bulundu.
- Anketlerde Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da aldığından daha az oy alacağı ortaya çıkan Mustafa Sarıgül hakkında TMSF aniden “Malvarlığına el koyma” kararı aldı.
- FB Başkanı Aziz Yıldırım davası da kaos oluşturmaya alet edildi. Daha önceki Çek Yasası gibi davalarda dosyaları bekleten Yargıtay, sanık avukatları dilekçe verdiği halde dosyayı bekletmeyerek acilen karar açıkladı.

Hukukçular Derneği Genel Başkanı Cavit Tatlı: OPERASYON HABERCİSİ 
Son yaşanan savcı operasyonlarından sonra hakimler üzerinden yapılacak bir operasyon Hükümet’in kendisini hem yurt içinde hem de yurt dışında ifade etmesini güçleştirecektir. Savcılara görevden el çektirip ya da dosyalara başka savcıları da eklemek mümkünken, hakimler noktasında bağımsız ve tarafsızlık ilkesi gereğince hiçbir dosya, o hakimden alınamaz ve başka hakime verilemez. Çağlayan Adliyesi’nde nöbet listesi iddia edildiği gibi düzenlenmişse, bu öncelikle tabii hakim ilkesine aykırıdır. Böyle bir liste düzenlemesi var ise tek amacı büyük bir operasyon hazırlığından başka anlam taşımaz.

“Yolsuzluk” kılıfına saklı Hükümete yönelik yargı darbesinin, devam edeceği ve “Altın vuruş”un yapılacağı söylentileri ayyuka çıkarken adliyelerde de son günlerde ilginç gelişmeler yaşanıyor. 
Hukukçular bu gelişmelerle ilgili adliyede yaşananların normal olduğunu belirterek şu iki soruyu soruyor:
1-) Çağlayan Adliyesi’ndeki Sulh Ceza Hakimleri’nin nöbet çizelgesi neden değişti? 
2-) Mesai sonrası nöbetçi ağır ceza hakimleri 5 gün boyunca peş peşe ve ikişerli olarak nasıl denk getirildi? 
Aklınıza mahkeme numaralarına göre üyelerin de sıralı olarak nöbet listesine yazıldığı gelmesin. Bu çağlayan tarihinde bir ilk!

Özel Yetkili Hakimlerin böylesine ardışık ve beraber nöbet çizelgesine konulması, Çağlayan Adliyesi tarihinde bir ilk. Bu listeleme taktiğiyle “Altın vuruş” tabir edilen ölümcül bir operasyon dalgasının startının verileceği iddia ediliyor.  Ayrıca 23 ile 30 Ocak arasında mesai saatlerinde nöbetçi olan sulh ceza mahkemelerinden birinin de gayri resmi şekilde değiştirildiği de söylentiler arasında. 

Çağlayan adliyesinde ocak ayı 
Mesai sonrası nöbet çizelgesi
23 Ocak'ta CMK 250 ile görevli 9. Ağır Ceza Mahkemesinin iki üyesi de aynı gün nöbetçi hakim
24 Ocak'ta CMK 250 ile görevli 10. Ağır Ceza Mahkemesinin iki üyesi de aynı gün nöbetçi hakim 
27 Ocak'ta CMK 250 ile görevli 11. Ağır Ceza Mahkemesinin iki üyesi de aynı gün nöbetçi hakim
28 Ocak'ta CMK 250 ile görevli 12. Ağır Ceza Mahkemesinin iki üyesi de aynı gün nöbetçi hakim
29 Ocak'ta CMK 250 ile görevli 14. Ağır Ceza Mahkemesinin iki üyesi de aynı gün nöbetçi hakim
30 Ocak'ta CMK 250 ile görevli 14 ve 16. Ağır Ceza Mahkemesinin iki üyesi de aynı gün nöbetçi hakim


**** ****

12 Ocak 2014 Pazar

Sabah ısrarla Haberi yazdı Hukuk Sallamadı Savcı Zekeriya Öz Kollanması

Sabah ısrarla Haberi yazdı
SABAH'ın iş adamı Müteahhit Ali Ağaoğlu'nun parasıyla beleş tatil yaptığını ispatladığı Baş Savcı Yardımcısı Zekeriya Öz'le ilgili haberleri görmezden gelen bazı medya gruplarının tavrı, darbe dönemlerindeki yayınları hatırlattı  Bu yayın organları, Sabah'ın, Öz'ün beleş tatilini ispatlayan belgeleri yerine, "İftira atıyorlar. Safariye katılmadım. Belgelerimi temin edeceğim" gibi oyalayıcı beyanlarını haberleştirmeyi tercih etti

Savcı Zekeriya Öz'ün 'süper Dubai tatili' haberinin yayınlanmasının ardından Türk medyasının tutumu 1 skandala yol açtı. Dünyanın neresin de olursa olsun, 'temiz eller' operasyonu yürüten 1 savcının, gözaltına aldığı müteahhidin parasıyla tatil yapması, o ülkenin gündemin de 1inci sıraya otururdu. Gazete manşetlerinde, televizyon haberlerinin ilk sırasında ve dijital medyada tartışılırdı. Ancak Türkiye' de son 1 haftadır, gündemin tek numarası olması gereken, Baş Savcı Yardımcısı Zekeriya Öz'ün, müteahhit Ali Ağaoğlu'nun parasıyla süper Dubai' de 5 yıldızlı tatil yapması, medyanın büyük tek bölümü tarafından görmezden gelindi. 77 BİN TL'LİK LÜKS TATİL 6 OCAK: Baş Savcı Yardımcısı Zekeriya Öz'ün 'ballı' tatiliyle ilgili Sabah Gazetesi'ın ilk haberi, günü yayınlandı.

Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen haberde, Ergenekon operasyonu sırasında 'Temiz eller' savcısına benzetilen, 17 Aralık operasyonunda ise siyaseti itibarsızlaştırma ve AK Parti'ye zarar vermekle suçlanan Baş Savcı Yardımcısı Zekeriya Öz'ün süper Dubai tatiliyle ilgili çarpıcı deliller yer aldı. Öz ve beraberindeki 8 kişinin, tek müteahhidin parasıyla süper Dubai'deki Jumeirah Zabeel Saray Oteli'n de tek hafta konakladığı, yaklaşık 77 bin TL tutan hesabın da bu şirket tarafından karşılandığı anlaşılmıştı. AĞAOĞLU: BEN ÖDEDİM 7 OCAK: Başsavcı Vekili Zekeriya Öz, "süper Dubai'ye gittim ancak parayı cebimden ödedim. Belgelerini topluyorum, kamuoyunun bilgisine sunacağım" dedi. Aynı saatler de iş adamı Müteahhit Ali Ağaoğlu, "Zekeriya Öz ve arkadaşlarının katıldığı tatilin parasını ben ödedim" diye açıklama yaptı. Öz'ün "Ben ödedim" açıklaması, anında yalanlanmış oldu. 8 OCAK: Herkes 'ballı' süper Dubai tatilini tartışırken, Sabah Gazetesi bu sefer  de Baş Savcı Yardımcısı Zekeriya Öz'ün, son iki yıllık abartılı yurt içi ve yurt dışı seyahat trafiğini gözler önüne serdi.

THY kayıtlarına göre, Zekeriya Öz, 2 senede, 18 yurt dışı, 18  de yurt içi seyahatine çıktığı ortaya çıktı. Akıllara ilk olarak, 6 bin 500 TL maaş alan tek memurun, bu kadar seyahatin parasını nereden bulduğu sorusu geldi. Bu arada, yargı mensupları, Adalet.org sitesinden, Savcı Öz'e veryansın etti.10 OCAK: Kamuoyu, Baş Savcı Yardımcısı Zekeriya Öz'ün, "Belgelerini topluyorum" açıklamasının ne anlama geldiğini, yine Sabah Gazetesi'ın önceki günkü manşetiyle öğrendi. Olayın patladığı günden beri, hiç1 tatmin edici açıklama yapamayan ve belge sunamayan Zekeriya Öz, Ali Ağaoğlu'ndan, tehditle geçmişe dönük fatura temin etmeye çalışırken suçüstü yakalanmıştı. Ağaoğlu, ofisine gelerek "Baş Savcı Yardımcısı Zekeriya Öz size 4 bin 250 dolar ödemiş olsun. Siz  de bize bunu gösteren tek makbuz ver" diyen 1i avukat, ikisi müteahhit 3 kişiyi, adeta ofisinden kovmuş, bu görüşme kamerayla dakika dakika görüntülenmişti. Ayrıca 1 kredi kartı ekstresi, Savcı Öz'ün yaptığı harcamaların Ağaoğlu tarafından yapıldığını kanıtlamış, "Safari'ye katılmadım" iddiası da çürütülmüştü. Sabah Gazetesi'ın gündeme bomba gibi düşen manşetleri, medyanın önemli 1 bölümün de ya görmezden gelindi ya da haberler Zekeriya Öz'ü aklama çabasıyla verildi. İşte onlardan bazıları: DOĞAN GRUBU Gezi olaylarının başladığı günden bu yana, Türkiye'yi uluslar arası camiada zor durumda bırakacak haberlerin odağında yer almayı tercih eden Aydın Doğan'ın sahibi olduğu gazete ve televizyonlar, 'Temizeller savcısı' Zekeriya Öz'ün skandal tatilini görmezden geldi, gerçekleri çarpıttı. Doğan Medya, internet sitesi, ajans ve televizyonlarından, Baş Savcı Yardımcısı Zekeriya Öz'ün yasa dışı açıklamalarıyla ilgili, adliyeden adeta canlı yayın yaptı.

Öz açıklamalarını bizzat Hürriyet muha1i üzerinden kamuoyuna duyurdu. İnternet haberlerindeki "Savcı Öz meydan okudu, bomba açıklamalar, savcının uçak bileti ortaya çıktı" gibi başlıklar tepki çekti. CEMAAT MEDYASI Gülen cemaatinin yayın organları Zaman ve Bugün gazeteleriyle Samanyolu, Bugün ve Kanal türk televizyonları, Zekeriya Öz'ün beleş tatili haberlerini yayınlanmak 1 yana, neredeyse 'ballı gezi' hiç olmamış gibi davrandılar. Cemaat bünyesin de çalışan gazeteciler, sosyal medyadan, Sabah Gazetesi'ı itibarsızlaştırmak için adeta kampanya yürüttüler. Zaman, "Zekeriya Öz tatil iddialarını yalanladı", "Savcı Öz: Yasal girişimler de bulunacağız", "Kılıçdaroğlu: Öz'ün açıklamalarına itibar edeceğiz" gibi başlıklar atarken, Bugün, Zekeriya Öz'ün beyanları dışında, hemen hiç1 iddiayı gündeme getirmedi. TARAF Ergenekon ve Balyoz gibi darbe davaları döneminde, adliyelere valiz valiz belge taşıyan, 17 Aralık'taki siyaseti itibarsızlaştırma operasyonunda yasa dışı bütün belge ve bilgilerin dağıtım merkezi gibi çalışan Taraf, Zekeriya Öz'ün tatil skandalı söz konusu olunca sessizliğe gömüldü. Taraf da Öz'ü aklama yarışına katıldı.
CELLADININ SÖZCÜ'SÜ Yıllardır cemaatle kavga eden, Ergenekon ve Balyoz davası savcılarına demediğini bırakmayan Sözcü, şimdi cemaat medyasıyla aynı ortak dil de buluştu. Bu tavrıyla "Celladının sözcüsü oldu" tanımlaması yapılan Sözcü, Öz'ün beleş tatiliyle ilgili haberleri, "Savcıyı doğrulayan belge", "Safariyi yalanladı" gibi başlıklarla verdi. Sözcü'nün, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki kuşkuları göz ardı ederek kanunsuz ve etik dışı işler yapan yargı mensuplarını savunması, herkesi şaşırtıyor.  HABER TÜRK Turgay Ciner'in sahibi olduğu Habertürk'ün  de skandalda Öz ve cemaatten yana tavır alması dikkat çekti. Grup, savcı Öz'ün "Aynı belgeleri ben üç dakikada yaparım" sözü ile "Savcı Öz alkışlarla uğurlandı" haberlerini 1inci sayfasına taşıdı. MİLLİYET Demirören grubunun yayın organı Milliyet, Zekeriya Öz skandalı haberlerini ya büyütmeden, ya da Öz'ü aklayıcı mahiyette vermeyi tercih etti. Haberleri tek sütundan veren gazetenin, "Öz'den ağır iddialar" başlığını 9 sütun verdiği görüldü. 

Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya Öz'ü istifaya çağırdı. "Savcı Öz'ün yurt dışı gezisin de yaptığı ödemelerin faturalarını takdim etmesi gerekir. Karşı iddialarda bulunanlar çarşaf çarşaf belgelerini yayımlıyor" diyen İşler "ben o savcıyı da istifaya çağırıyorum" dedi. İşler, gündeme dair değerlendirmeler de bulunurken şunları söyledi: 

SAVCI YALANLANDI: Savcının 2-3 haftadır gündemi meşgul etmesi kabul edilebilir 1 şey değil. Savcı da 1 devlet memuru ve bürokrattır. Özellikle başbakanımız ve iki zat hakkında ettiği laflar yalanlanmıştır. Kendisi hakkında 1 takım iddialar bulunmaktadır. Bu şahıs, bu iddialar yanlış ise belgelerini ortaya koyar. FATURALARINI AÇIKLA: Savcı Öz'ün yurt dışı gezisin de yaptığı ödemelerin faturalarını takdim etmesi gerekir. Karşı iddialarda bulunanlar çarşaf çarşaf iddialarının belgelerini yayımlıyor. Devlet memurları hükümete adeta muhalefet partisi gibi adeta laf yarıştırma işlerine kalkışmamalıdır İSTİFA ET: Nasıl ki siyasiler kendileri hakkındaki iddialar çerçevesin de istifa müesseselerini kullanıyorlar, o zaman ben o savcıyı da istifaya çağırıyorum. İstifa ettikten sonra istediği siyasi partiye katılarak AK Parti'ye karşı mücadele edebilir.
sabah gazetesi

11 Ocak 2014 Cumartesi

Zekeriya Öz'ün Olağan dışı Serveti Araştırılmalı

Zekeriya Öz'ün Olağan dışı Serveti Araştırılmalı
Zekeriya Öz'ün mal varlığına dikkat edilmesini, özellikle Bursa'da kız kardeşinin müthiş servet yapmasına dikkat çekildi
Ergenekon, Balyoz gibi asrın davalarında önemli kararlara imza atan hakim, mesai arkadaşlarının paralel yapıya nasıl hizmet ettiğini anlattı… O Balyoz, Kafes, Ergenekon başta olmak üzere birçok mahkemeye hakim olarak katıldı. Önemli kararlarda imzaları vardı. Paralel yapının istediği kararları vermeyince bir anda İstanbul'dan gönderildi. Halen önemli bir mahkemenin başkanlığını yapan hakim, Akşam gazetesine paralel yapının yargı içerisinde neler yaptığıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

zekeriya öz
   Bir dönemin özel yetkili hakimi, paralel yapıya hizmet veren meslektaşlarını anlattı: Örgütlü bir çalışma var. Deliller önce basına servis ediliyor. Hem teknik, hem de fiziki takip görüntüleri basına servis ediliyor. Amaç kamuoyunun desteğini almak. Haberler gazetelerde yer bulduktan sonra savcılar harekete geçiyor. Genellikle kendilerinden olan hakimlerin nöbet gününe denk getiriliyor. Bu kişilerin tutukluluğuna itiraz ediliyor. Böyle olunca da bir üst mahkeme buna karar veriyor. Üst mahkeme bu kişilere tahliye verdiği zaman yine aynı basın tarafından linç ediliyor. Hatta bir davada tahliye kararı veren bir mahkeme başkanı ‘paralel yapı' tarafından manşetlerle linç edildi. Farklı görüşte olan hakim ve savcılar istenmiyordu. Şimdi devlet içindeki paralel devlet konuşuluyor. Bu devlet nasıl ortaya çıkacak? Kim çıkartacak. Bunu ortaya çıkartacak olan kişiler bizleriz. 2006 sonrası Beşiktaş'ta çalışan ne kadar hakim ve savcı varsa bu kişilerin dinlenmesi gerekir. Bu kişiler dinlensin o zaman yargı içerisindeki bu yapı ortaya çıkartılmış olur. Bana bir milletvekili gelsin Yargıtay'a kadar olan isimleri tek tek açıklarım.
Yaşanan süreç, örgütlü olduğu ve bu yapı içinde yer alanların bazıları siyasi ya da maddi rant, makam ve mevki kazandı. Bir arkadaşımızın tayini Beşiktaş Adliyesi'ne çıktı. Bu yapıyla alakası yoktu. Hedefi yüksekti. Hemen adliyedeki yapının mihenk taşı olan savcıyla diyaloğa geçti. Bu kişi daha sonra karşımıza mahkeme başkanı olarak çıktı. Ergenekon, Balyoz ve Oda TV gibi davalarda tutuklamalar yapan bazı hakimler ödül olarak Yargıtay'a seçildi. Beşiktaş'ta böyle iki hakim Yargıtay'la ödüllendirildi. HSYK, bu yapının mihenk taşıdır. HSYK olmasa bunlar bu işleri yapamazlar. HSYK ne yapıyor? Örneğin 5 yıldır hukuksuz yargılama yapan, ifade alan savcı ve hakimler hakkında bir tane bile disiplin cezası verilmedi. Disiplin cezasını geçtik hepsine birer ödül verildi. Ya terfi ettirildiler ya da daha iyi yere getirildiler. Tahliye veren, bunların istediğini yapmayan savcı ve hakimlerin ise yerleri değiştirildi. İl dışına gönderilen arkadaşlarımız oldu.

Kamuoyu tarafından da bilinen işini iyi yapan bir arkadaşımız için linç kampanyası başladı. Bir davada tahliye kararı vereceği konuşuluyordu. Hemen atağa geçildi. Bu arkadaşla ilgili kara propaganda yapılmaya başlandı. Bir örgütle bile ilişkilendirdiler. Kendisi hakkında dedikodu üreten kişileri bulmak için o dönem Başsavcı Vekili olan Turan Çolakkadı'ya gitti. Çolak kadı bu kişileri bilmediğini söyledi. Arkadaş ısrar edince Çolak kadı ayağa kalkıp ‘Hakim bey burada o kadar bizi kaale almayan savcı var ki ben bile operasyonları televizyondan öğreniyorum' demiş. Arkadaş çıkmış. Özel Yetkili Mahkemeler dinleme kararlarını veriyordu. Polis de istediği kişiyi dinliyordu. Bu yapı ortaya çıkartılırsa kimler hakkında ne zaman dinleme kararı verdiği de ortaya çıkar. Bu yapıda en etkin rol polisindi. Polis dosya getirirdi, mahkeme onu uygulardı. Tersi asla yaşanmazdı. Bunların basını tarafından linç edilen bir kişinin serbest kaldığını gördünüz mü? Bir kişiye yakalama kararı çıkınca o kişi valiziyle gelirdi. Çünkü tutuklanacağını biliyordu. 3 Temmuz operasyonu oldu. Aziz Yıldırım iki ayrı iddianameden bahsetti. ‘İddianameyi adliyede polis yazdı' dedi. Bu o zaman kimse tarafından ciddiye alınmadı. Hatta komplo olduğu söylendi. a adam daha ifade vermemiş ama adresine Metris yazılmıştı. Polis tutuklanacağını önceden mi biliyordu? Polis müneccim miydi? Hukuksuz o kadar şey sayabilirim ki. İki cilt ansiklopedi olur.

----

Zechariah, The Essence Of The Extraordinary Wealth Of The Investigated
Zekeriya oz, the attention to the needs of assets, especially in Bursa awesome sister wealth, attention was drawn to do

The Ergenekon, the Sledgehammer in the century, as the major decisions in the cases of the signature of the judge of work friends parallel structure told how...
He Sledgehammer, Cage, Ergenekon, including many as a judge on the court, joined in. Onemlikararlarda signatures. Parallel structure of istedigikararlari did not give a time sent from Istanbul. Still an important one, who headed the court's judges, the Evening newspaper paralelyapinin within the judiciary what is important statements about the plight found. A special authority for a period of about parallel structures that serve their colleagues told me: Organized. The evidence before the beginning of the service. Both technical and physical takipgoruntuleri the beginning of the service. The purpose is to get the support of public opinion. News gazetelerdeyer after finding that prosecutors on the move. Usually, one of the judges who had marks the day of the seizure of the fetching. These individuals to appeal to the detention. Such as it is, it is a superior court to decide. Top court to evacuate these people gave the same time by the press is being lynched. Even in the case of a decision to evacuate the president of the court, who is a ‘parallel structures' by headlines with lynching. Different opinions of the judges and prosecutors were asked to. Now the state in parallel to the state treasury. In this state, how will it be released? Who will bring. It will bring people we are. after 2006, the Besiktas running, how much, and if not, the prosecutor of the rest. These people then let them rest this structure within the judiciary, which has been excavated. Let me come a deputy to the supreme court of up to individual names I explain.

The process is organized within this structure, and in some of the areas of political or economic rent, position and authority won. A determination of our friends, Vs the output of a Courthouse. This structure, there was nothing to do. The goal was higher. Immediately, the courthouse, the cornerstone of the prosecutor passed dialogue. This person then we face the output as the president of the court. Ergenekon, a Sledgehammer and OdaTV arrests in such cases, as a reward, some judges of the court elected. Besiktas such two judges of the supreme court, has been awarded. The high council, this is the cornerstone of the building. The high council is not that they can not. The high council is doing what? For example, 5 years unlawful trial, who, prosecutors and judges, the expression for the field about even one disciplinary punishment is not permitted. Disciplinary punishment, and we passed each award was given. Or were promoted to or better than they were brought to the place. Evacuation, giving them who do not want to prosecutors and judges is changed places. Il sent out to our friends.

----

Захария Mahiyyəti Qeyri-Adi Bir Sərvət Lazımdır Ki, Tədqiq Olunub
Üstünü, əslində, başa diqqət mövcudluğu, xüsusilə Бурсе bacı nə gözəl sərvət bacardım diqqət

"Эргенекон", кувалда əsrin olduğu kimi, mühüm qərarlar imzalandığı təyin hakim mesai dostları paralel strukturlar xidməti məlumat verdi ki,...
O, кувалда, hörmələr, " Эргенекон " əvvəlində bir çox, o cümlədən məhkəməyə iştirak hakim kimi. Onemlikararlarda imza yox idi. Paralel strukturlar istedigikararlari vaxt qoymayacaq Mesaj İstanbul. Hal-hazırda xeyli məhkəmənin, hakimin sədrliyi altında olan qəzetdə axşam paralelyapinin məhkəmə ərzində yaptigiyla mühüm tapa təsviri. Dövründə xüsusi səlahiyyətli hakim, paralel qurumlar xidmət barədə mənə danışdı həmkarları: təşkilatçılığı ilə iş. Sübut başlananadək verilir. Həm texniki, həm də fiziki takipgoruntuleri verilir əvvəllərində. Məqsəd dəstək ictimai rəyin. Xəbərlər gazetelerdeyer sonra olduğu prokurorluğunun tədbirlər görməlidir. Bir qayda olaraq, özlərinin də hakimlərin ki, ələ gün düşür, almaq. Bu insanlar, azadlıqdan məhrum edilmiş şəxslərin saxlanıldığı basın hazırda mübahisəli olan. Belə ki, məhkəmə onun üst həll etmək. Ali məhkəmə köçürülməsi üçün şəxslərin, o zaman yenə press-link görə, hal-hazırda. Hətta bu halda evakuasiya məhkəmə qərarı olan prezident paralel strukturunun " başlıqları idi линчевали. Müxtəlif baxışları olan hakimlər və prokurorlar xahiş bilmədi. İndi daxilində dövlət, paralel olaraq dövlət demək deyil. Bu dövlət necə çıxacaq? Kim проверю. Bu olacaq aşkara çıxarmaq, həmin люди. sonra 2006 Beşiktaş işləyir ki, hələ ki, hakim və prokuror, əgər bu insanlar istirahət etmək lazımdır. Qoy, bu insanlar yurisdiksiya, yəni çərçivəsində bu qurumun machine aşkar olunacaq. Mənə gəlib deputatı Yargitay qədər ayrı-ayrı adlar ki, mən объясняю.

Baş verən proses, mütəşəkkil ki, bu qurum bəzi sahələrdə, siyasi və ya maddi аннуитета, hakimiyyətinin və qazandı. Dostumuz olan müəyyən " Спартак " Adliyesi da çıxış edir. Bu qurumun heç bir şey yox idi ortaq. Məqsəd yüksək idi. Dərhal məhkəməyə qurumun təməl prokurorluq ki, öz dialoqu keçirilib. Bu adam, onda məhkəmə rast prezident kimi oldu. "Эргенекон", кувалда və OdaTV olduğu kimi, həbs edir, bəzi hakimlər mükafat kimi Yargitay seçilməsi. Beşiktaş bu üstünlük iki Yargitay daha təltif olunmuşdur. HSYK, bir пробным daş bu qurumun. HSYK, baxmayarayox idi. Evakuasiya verilməsi, onların istəmir, prokurorların və hakimlərin olan yerdə dəyişdirilib. Dairəsinin göndərilmiş kənara dostlarımızın idi.
kaynak milat gazetesi 

q ki, onlar bunu edə bilər, bu işi. HSYK, o nə? Məsələn, 5 il hukuksuz mühakimə edir, ifadə üçün sahələri prokurorların və hakimlərin və hətta o, haqqında intizam tənbeh tədbirlərinin tətbiq edilməsinə yol verilmir. İntizam tədbirləri üçün biz keçmişdir, bütün bu mükafatı idi присуждена istədi. Ya edilmişdir перемещены artım və ya daha yaxşı harada onlar

İctimaiyyət yaxşı bilirik ki, edir bizim dostumuz link başlamaq üçün kampaniya. Bu halda evakuasiya qərarı olduğu qeyd edilib. Dərhal hücum обогнал. Bu, dostu ilə bağlı torpaq keçirilməyə təbliği. Təşkilat, hətta iliskilendirdil onlar. Özü haqqında dedi-qodu, insanları tapmaq istehsalı üçün həmin dövrün baş prokurorunun müavini olan Turan Colakkadi getdi. Colakkadi dedi ki, bilmirəm bu insanları. Dostlar настаивают zaman Colakkadi durub, ‘Hakim bəy, bizim belə ki, o, burada kaale prokuror var ki, mən hətta əməliyyatların tv mən öyrənmək edirəm'dedi. Dostlar peyda oldu. Xüsusi səlahiyyətli məhkəmələr qulaq asmaq qərar verdi. Polis də istəyir insan eşitmirdi. Bu qurum yarandı извлечен, hər kəs bilir ki, zaman dinləmək qərar, ki, baş verə bilər. Bu qurum ən fəal rol polis idi. Polis fayl, əgər məhkəmə onun uygulardi. Əksinə, heç vaxt oyanıb. Onların press-линчевать adam qalıb sərbəst görmüsünüz? İnsana ələ qərarları ki, insan, zaman baqaj biri gələcək. Çünki tutuklanac ki, bilirdi. 3 iyul əməliyyat idi. Müqəddəs ildırım, iki ayrı-ayrı обвинительное rəyi biri qeyd olunur. ‘Обвинительное rəyi məhkəməyə vermək, polis yazır " dedi. Bu, o vaxt heç kəs ciddi bilmədi. Hətta sui-qəsd və dedilər ki, bir oğlan bildirmək daha çox, lakin heç verə ünvan tad yazılıb, heç vaxt. Polis tutuklanac ki, əvvəlcədən bilirdi ki, nə olub? Polis ürəkaçan? Hukuksuz, o qədər ki, mən gözləyirik. İki tom ensiklopediyası.

Msir " aktörleri devrim," duruşma, dava ertelendi

Msir " aktörleri devrim," duruşma, dava ertelendi
Mısır'da, Mübarek rejiminin sona erdi ocak 25, devrimin en önemli aktörlerinden, 6 nisan Hareketinin kurucularından biri, Ahmed Maher, Ahmed Duma ve Muhammed adil durumda olduğu deneme deneme 20 ocak tarihine ertelendi.

KAHİRE
Mısır'da Hüsnü Mübarek rejiminin sona erdi ocak 25, devrimin en önemli aktörlerinden, 6 nisan Hareketinin kurucularından biri, Ahmed Maher, Ahmed Duma ve Muhammed Adil, "güvenlik güçleri" saldırıda suçlamasıyla dava, duruşma 20 ocak tarihine ertelendi.

Adli kaynaklardan alınan bilgiye göre, Abidin Temyiz mahkemesi, Mahir, Adil ve Duma hakkında, 30 kasım'da son başkent Kahire'de gösteri yasağını ihlal edenlere mahkeme ve mahkeme salonu önünde eylem sırasında "güvenlik güçleri" saldırı, onlar ona ücret ile duruşma, davanın 20 ocak tarihine ertelendi. Davanın, ve bazı görgü tanıkları gecikmeli için belirtilen dosyaların değerlendirilmesi. 6 nisan Hareketi üyeleri hakkında, ilk zanlılarının davasında 3 yıl hapis cezası alırken, 50 bin cuneyh (yaklaşık 7 bin dolar) para cezasına çarptırılmış, ancak karar temyiz kararı alınmıştır.


Msir " actors of the revolution," the trial case was postponed to
In egypt, Mubarak's regime ended January 25, the most important actors of the revolution, one of the founders of the April 6 Movement, Ahmed Maher, Ahmed Duma and adil Muhammad in the trial of the case in which the trial was postponed to January 20.

CAIRO
In egypt, Hosni Mubarak's regime ended January 25, the most important actors of the revolution, one of the founders of the April 6 Movement, Ahmed Maher, Ahmed Duma and Adil Muhammad, "security forces" to attack, they charged him with the case, the trial was postponed to January 20.

Judicial sources according to information received, Abidin court of Appeal, Mahir, the Duma and the Fair and about, on 30 November of the last demonstration in the capital Cairo violators of the ban of the court and in the court room during the action in front of the "security forces" to attack, they charged him with the hearing of the case, the postponed to January 20. Of the case, and some of the eyewitnesses delayed for evaluation of the files specified. 6 April about the members of the Movement, the first suspects in the case of 3-year imprisonment, while 50 thousand cuneyh (about 7 thousand dollars) fined, but decided to appeal the decision was taken.

5 Ocak 2014 Pazar

Cemaate İlk Dava İmamın Fişi Çekildi

Cemaate İlk Dava İmamın Fişi Çekildi
Bilinmeyen aslında iş Başsavcıda bitiyor. Başsavcı her şeyden haberdar. Haberdar değili oynuyor. Bir yandan genç savcıları fişekliyor, diğer yandan üç maymunu  güzel oynuyor. Zaten sözde geçiremiyor. Yanlış hesap Tayyip te bozulur . Adam orduya rest çekti 4 saatte komutan kalmadı. Savcılar bunun farkında değil. Yılların tabusu yıkılmış onlar hala telden araba yapıp oynamaktalar. İşte camianın en büyük ayıbı gelişim olsa gereki. !... 
Mehmet Ali Şahin kardeşimizin sözlerine geçelim bakalım. Eh artık bizim devrede ihtiyarladı Siyaseti iyice kaptı. Belli mi olur Başbakan fikir değiştirir. Bir bakarsınız Mehmet Ali Şahin Cumhur Başkanı oluverir. Hayırlısı...

Haydin hayırlısı küreklere asılmaya başlandı. Bu işlerin adı siyaset ve siyasetin kısası pahalı olur.
Cemaatin imamı demek ki hazırlandı ve şimdi fişede çekilecek kuzu kuzu baş gidecek. nasıl olsa baş çok verir emrinden birilerini başta  gider başın altıda bu durumda.

Eski Adalet Bakanı ve AK Parti GenelBaşkan Yardımcısı 
Mehmet Ali Şahin, yargıda cemaat imamı olduğunu, bazı dosyaların hakimler tarafından karar verilmeden önce Fethullah Gülen'e gönderildiğini söylemişti. Bunun üzerine Yargıçlar ve Savcılar Birliği Derneği (YARSAV), görevini kötüye kullanan yüksek yargıcın ve yasa dışı örgüt yapılanmasının soruşturularak haklarında gerekli adli tahkikatın yapılıp kamu adına cezalandırılması' talebiyle suç duyurusunda bulundu
YARSAV'ın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği suç duyurusu dilekçesinde, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şahin'in 29 Aralık 2013'te Karabük'te yaptığı konuşmaya dikkat çekildi.
"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından da yargı içerisinde çete oluşumlarından bahsedildiği, Ankara Milletvekili ve Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ın çete oluşumlarının orduya kumpas kurduğu iddialarını telaffuz etttiği" belirtilen dilekçede şunlar kaydedildi:
"Yargıçlık mesleğiyle bağdaşmayacak dosya özetini Fethullah Gülen'e göndererek onun görüş ve talimatları doğrultusunda dosyayı karara bağladığı ve Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından da 'cemaatin imamı' olarak bilindiği ileri sürülen şahsın (yüksek yargıcın) ve yargıda kamuoyunda dile getirilen çetenin araştırılarak, bu şekilde görevini kötüye kullanan yargıç ve yasa dışı örgüt yapılanmasının soruşturularak haklarında gerekli adli tahkikatın yapılıp kamu adına cezalandırılmasını arz ve talep ederiz." Başvuru üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yargıda cemaat örgütlenmesi üzerine soruşturma başlattı. 2014/7 numaralı soruşturmada Mehmet Ali Şahin ve Yalçın Akdoğan'ın açıklamaları kanıt olarak yer aldı.
MEHMET ALİ ŞAHİN NE DEMİŞTİ?
AKParti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, 'Yargıtay imamı' iddiasını şu sözlerle dile getirmişti:
Burada ilk kez açıklıyorum. Bu haberi aldığımda uzun süre düşündüm ve inanmak istemedim. Araştırdım ve doğru olduğuna karar verdim.
Önemli bir holding başında bulunan kişi hakkında bir ceza davası var ve mahkûm olmuş. Dosya Yargıtay’a gelmiş. Yargıtay’da Cemaatin imamı diye nitelendirilen kişi, bu önemli kişinin dosyası ile ilgili nasıl karar verilmesi noktasında dosyanın kısa bir özeti ile Pensilvanya’ya sormuştur. Bir savcı hakim böyle bir şey yapabilir mi diye düşündüm ama hafızam kabul etmedi. Ama araştırdığımda maalesef bunun doğru olduğunu öğrendim. Kamuda görev almış bir takım işgüzarlar var. Hoca efendi de adalet neyi gerektiriyorsa öyle karar verin demiş, Allah razı olsun. Oraya sempati duyan oraya mensubiyet içersinde bulunan bir takım kamu görevlileri belki yaranmak için bu tür yanlışlıklar yapabiliyor. Yargıda böyle bir düşünce ile hareket edilirse yargıda adalet tecilli eder mi. Maalesef Yargıda ve emniyette böyle bir yapı oluştu”

31 Aralık 2013 Salı

Füthullah Gülen Hareketini, Yine Kendi içinde Büyük Derin Abiler Dış Güç Odakları Birlikte Bitiriyor.

 Büyük Derin Abiler

Fethullah Gülen Hareketini, Yine Kendi içinde Büyük Derin Abiler Dış Güç Odakları Birlikte  Bitiriyor.

Kim ne yaparsa yapsın Müslümanlar halini iyiceacike etmekten mutluluk duyanların tezgağına düşürüldü. İslam dünyasının dahada zedelemek için fitneyi her taraftan körüklüyorlar. Bu işi düşardaki küfür yaktıbüyükabilerin ve partiiçindeki Satılımışların fırtınasıyla islama zarar verilmektedir.
Sanki Fethullah Gülen hoca efendinin mirasını paylaşır gibi atmacalar gibi yumuştular bitirmek için kendi aralarındaki komplolarla. İnsanın akılına acaba içlerinde Azraille a.s. görüşenlerimi var ki bunu şimdiden yapmaya başladılar.

Bir yandan yetiştirilen Savcılar elçilerden emir alır. Bir yandan Sarıgül hareketinin Prensinle özel toplantılar yaparlar. Bir yandan Mossad'ın gizli bildirilerindeki talimatlara uyarcasına torbadan alakasız davalar açılır. Sanki birileri İntiharı özenmişçe beline davaları bağlamış pimi de çekmiş. 
Her şey  orijinal tam teksas filmindeki gibi maketler hazırlanış ve senaryo oynanıyor. Başrolde iki kardeş Erdoğan ve Gülen bulunmaktadır. Ne  kadar enterasan daha dün Market zincirlerinde ortaklıkları çığrıştırılan ikili şimdi karşı karşıya savaştırılma yapılıyor.

Hani düşünmüyor da değilim Acep Fethullah Gülen öldüde mirasımı paylaşılamıyor ya da burda Erdoğana kaptırmayalım devlet malı yaparmı diye endişelerimi var. Yok yok biz piştik şeyh olacağız. Dercesine yumuşak karnı olan müslümanın sırtından hançerleyerek iktidara yürümek var. Sarıgüllü dev şirketlerde arkasına alarak.
Alimler eskide demişler Siyaset pis sanattır.

30 Aralık 2013 Pazartesi

Bunların derhal vatana ihanetten yargılanmaları gereklidir.

Bunların derhal vatana ihanetten yargılanmaları gereklidir.


Operasyon öncesi blançolarını zenginleştirmek için İlk önce dolarlar toplandı. Sonra düğmeye basıldı. Cemaate yakınlığı bilinen CIA ile paralel işlerdeolguğu zikredilen Savcılar Kriz görüntüsü verildi
120 Milyar dolar HOP cebe !...

Bunların derhal vatana ihanetten yargılanmaları gereklidir.

Aylarönce işimizdeki Kahpeler diye yazdığımız ve işaret ettiğimiz vatan hainlerinin Savcıları, Gazeteleri, Bankaları ile #derintuzak, #dominooperasyonu, yapmaktan derhal işleme tabi tutulmalıdırlar